27 Ocak 2013 Pazar

iki kedinin hikayesi

Zuzu, İstanbul doğumlu bir Van kedisi. Babası, bitanem Maviş, annesi komşu Pamuk. Pamuk hamileyken evdeki diğer kedilerden kaçmaya çalışırken büfenin üstünden düştü, erken doğum yaptı, bir tek Zuzu yaşadı, kardeşleri öldü. Komşu kızı Memnune, onu biberonlarla yaşattı çünkü Pamuk da hayata küsmüştü çocukları ölünce, emzirmiyordu...
İsim annesi ben değilim; abimler, zira Maviş bende olduğu için onu besleyip büyüten onlar. Annesinin de babasının da gözleri sarı-mavi olmasına karşın Zuzu'nun gözler yeşil. Kuyruk tilki, bıyıklar pos, kulaklar pembe standart...
Karagöz Marmaris doğumlu. Yine, bizim alt komşunun besleyip büyüttüğü, zaman zaman içeri alıp şımarttığı, çoğu zaman da kapının önüne koyduğu bir sokak kedisi.
Onun da isim annesi değilim; isim Karagöz ama gözler yeşil, daha çok yavru bir pandaya benziyor. Bol tüylü, afacan bakışlı, sincap kuyruklu, sırt kara, karın beyaz, surat maske...
Zuzu, Marmaris'e zoraki geldi. Ben buraya taşınınca, ev ahalisi de yanımda bir kedi olması gerektiğine ve en uygun namzetin oğlum Maviş'in oğlu (torunum!) olduğuna karar verince, benimle beraber gelip yerleşti. Şimdi artık evin sultanı, o ayrı...
Karagöz, vefasız sahibesi komşum tarafından sayısız defa terk edildi. Bir defasında gizlice sızdığı dairenin içinde günlerce mahsur kaldı, sonrasında yağmur/fırtına dinlemeden balkonunda sabahladı, hastalandı, mahalle kedilerine caka satmayı öğrendi, dayılandı, çöp bidonunu ziyaret etmeye başladı, vs... Sokak kediliğini, arkada bırakılmayı, ama nedense her yaz hiçbir şey olmamış gibi en güzel mamalarla beslenmeyi, eve yeniden kabul edilmeyi gördü...
Zuzu, annemin evinde yaşadığı esaretten yırttı; artık bir odada değil, tüm bir evde, çatısında, balkonunda, bütün odalarında, kanepelerinde sefa sürdü, sürüyor...
Karagöz yazın ortasında sırra kadem bastı. Aradım taradım bütün sokakları, çağırdım, sordum soruşturdum, bulamadım. Aylar sonra kışın başlamasına yakın, çıkageldi. Gayet iyi gözüküyordu. Belli ki kendine daha güvenli bir yuva bulduğunu zannetmiş, ama onlar tarafından da terk edilmişti. Yazlıkçılar...
Yönetici tarafından mama tabaklarının çöpe atılmasını, en zorlu Ege fırtınalarında apartmanın içine bile sığınamamayı, kendisine bira kasalarından yaptığım yuvanın dahi kaldırılmasını bir kenara bıraktı, güvendi, geri geldi.
Zuzu ile bir kez karşılaştılar. Ben Karagöz'ü düzenli beslediğim için birbirlerinin kokusunu biliyorlar. Peşimden gelmiş, çıkmış merdivenleri usul usul. Kapıyı açtım, hop Zuzu, bir kaplan şekli taarruzda, arkama baktım Karagöz savunmada...
Aralarına girdim, olan bana oldu, tırmıkları ben yedim. Zuzu'yu eve geri kapattım, Karagöz'ü aşağı postaladım. İstemeye istemeye...
Şimdi her gökgürültüsünde, Zuzu korkuyor, bir yandan camdan aşağı bakıyor. Sabahları Karagöz bir kediyle kavga mı ediyor, sesini tanıyoruz, ikimiz de kulak kesiliyoruz. Karagöz'e bir şey olacak mı, diye...
Zuzu'nun, biliyorum, içi gidiyor, dışarıda olmak istiyor.
Karagöz... İçeride olmak istiyor.

2 yorum:

  1. Çok güzel yazmışsın Ayşe. Karagöz'e kim bakıyor peki şimdi? İçim burkuldu.

    YanıtlaSil