25 Şubat 2013 Pazartesi

büyük

Sanırım artık kendimi sevme yaşına geldim.
The big 40? Gerçi hepsine "big" diyorlar, 30'una da, 27'sini idrak edeli çok oldu...
İki yıldır aynı küpe, boncuk bileklik ve standart gümüş çatalımla geziyorum. Ha, bir de "8" yüzüğü... (infinity filan değil, bilen 8'li bilir:)
Artık takılmıyorum olaylara, sözlere.. "Akışına bırakıyorum."
İnsan biraz da "çişli" mi oluyormuş 40'ında? Cure, Robert Smith uyarmıştı bizi, Türkan Şoray da...
Olur olmaz ağlıyorum bir tek; sanki bütün o yıllar War Horse seyrederken ya da Efes basketbol takımı reklam filmi, hoop, akıveriyor.
Sanırım artık kendimi öldürme yaşımı geçtim.
Öldü çünkü.
Bu yeni era. Bundandır gözyaşları...
Heyecanlı mıyız arkadaşlar?

22 Şubat 2013 Cuma

business

Sonunda kaybedeceğini bildiğin bir oyuna neden başlarsın?
Başlarsın.
Başladığın zaman, zaten kaybetmeye de başlamışsındır:)
O kadar çok kafa dönenip duruyor ki kafamda; eski yazıişleri müdürleri, fellow editör cenap, sayfa sekreterleri....
Beni ilk Sabah binasının matbaasına gönderdiklerine kadar... (Prooflara bakmaya... Renkler karışmış mı, spotlar yerli yerinde mi, hesabı..)
O zamanmış meğer, "virüsü kapmak".
Bünye bir defa o kokuyla, parmakların klavyede dans edişiyle tanışınca iflah olmazmış.
Serdar Turgut öyle bir şey söylemişti: "Gazeteciler başka hiçbir iş yapamazlar" diye...
Hakikaten yapamıyorlar.
Neden acaba?
"Kirliliği" mi görüyorlar, "olmayacağını" mı?
Parmaklarım simsiyah çıkmıştım o matbaadan, sevinçle, ilk yazım yayımlanacaktı çünkü ertesi gün babama da gösterebilecektim.
Parmaklar artık temiz. Deniz suyuyla yıkandı.

pazar yeri

Bugün Marmaris pazarına gittim standart, her perşembe yapmaya çalıştığım üzere.
Artık en çok pazarda sosyalleşiyorum; bütün hatunları tanıyorum, kerevizci adamı, sadece mantar satan amcayı, otçu teyzeyi, bizim peynirci biraderler zaten malum...
Girişteki domatesçim bana kendine ayırdığı domatesleri verdi mesela geç geldiğim için, vs...
Herbiri verdiğin paranın üstüne mal koyuyor torbana. Seçmene izin verdikleri gibi, halini hatrını sorarlar, ama gerçek...
Çıkışta seni bekleyen taksi, "Abla, ben senin evi biliyom, teyzem de yanında mı" diye alır, para bile istememeye kalkar, şerefsiz!
İstanbul'dan çok farklı di mi, bro?

18 Şubat 2013 Pazartesi

elder women

Dün akşam Bono'da maç seyrederken, bara konuşlanmış, yanda oturan çifte takıldım.
Hatun sarman filan yapmış saçları ama, belli ki en az 50'sinde.
Adam desen, tam bir hödük. Üzerinden sarkan leş bir ceket, uzun burunlu ayakkabılar; tipi zaten fena.. Ama genç. Bela geliyorum demiyor, gelmiş.
Kadın bizim mekanın -övünmek gibi olmasın benim alıştırdığım- kedisini sevmekle meşgul, hatta kedinin kürklü mantosunda uyumasına izin veriyor. Gözüme girdi yani. Arada paslaşıyoruz, kaçamak bakış hesabı, gülümse, gülümse Ayşe...
Adam ne zaman masadan kalksa hatun suratıma bakıyor, sorar gibi; "Napıyorum ben bu öküzle acaba?"
Bir ara, maç bitiminde, eh zaferin de verdiği sarhoşlukla, "Hakikaten napıyorsun bacı? Kalk şurdan" demeyi filan düşündüm.
Sonra vazgeçtim tabii.
Muhtemelen hesabı kadın vermiştir, adamın dil dökmelerine kanmayı tercih etmiştir.
E, başıma gelmedi değil. Artık bizim yaş da kemale erdi, hatta bazılarının tabiriyle "karta kaçtık."
Fayda isteyen tayfa kalabalık, ama şunu unutuyorlar: Bizim onlara öğretecek daha çok şeyimiz var.
En azından haysiyetli davranıyorum, davrandım diye düşünüyorum. "Sabah çok güzel uyuyordun seni uyandırmak istemedim hayatım" cümlesini sarf etmemişimdir mesela hayatta.
Ayrıca artık gardımı da feci aldım.
Keşke o herif kediye bulaşmaya kalksaydı, hatun da dünya da bir pislikten kurtulurdu...

15 Şubat 2013 Cuma

zuzu firarda

Bugün Zuzu'nun doğumgünü.
8 yıl önce bugün, Ziverbey'de, terk edilmiş, terk etmiş, evlendiğim evde, Mavişimle haber bekliyorduk yan kapıdan.
Zira anne, çapkın Pamuk büfelerden düşmüş erken doğum yapmıştı. Komşu Memnune mucize eseri dünyaya getirdi Zuzu'yu.
O biberonlarla besledi, biz nöbet tuttuk.
Sonra annemlere taşındı Zuzu. Pamuk, kendisi bile o bol kedili evde yapamıyordu çünkü, bi de yavrusunu nasıl koruyacaktı..
Ayrılık sahnesi hoş olmadı tabii, ama gittiği yerden emindik en azından. Zuzu daha emin ellerde olamazdı.
Sonra benim yeğenlere abilik yapma sırası geldi Zuzu'ya. Biri ondan bir yaş küçük, öteki üç; ikisi de meftunlar. Kucak dolusu seviyorlar onu, o da hiç ses etmiyor.
Tek sinir olduğum şey her annemi ziyaret ettiğimde Zuzu'yu yukarıdaki "odasında" hapis bulmaktı. Bir kediye yapılacak son şeydir; zaten evden çıkarmıyorsun bir de odaya hapset...
"Kızım çok mutlu odasında Zuzu.."
Zuzu'nun ne kadar mutsuz olduğu Marmaris'e taşınınca belli oldu. Maviş ölünce annem tutturdu; "Zuzu'yu al, al al!"
İlk önce karşı koydum. Pek çok hayvan besleyenin -ve kaybedenin- anlayacağı sebeplerden.
Sonra tarih Zuzu lehine çalıştı; ben taşınınca, annem de takip edince, başka çare kalmadı.
Onu bir kez İstanbul'a geri götürmeyi denedik; Sabiha Gökçen tarihi yazdı bu kez: "Dalaman'dan gelen beyaz kedinin sahibi, lütfen danışmaya!"
Zuzu firar etti. Havaalanında koştu, koştu. Uçakların tekerlerine girdi, yağlandı. Uçuşlar iptal edildi. "Alanda kedi var!"
Kafesini bir tekmeyle açıp kaçan Zuzu neyin peşindeydi bilinmez, ama ben onun peşindeyim artık. Sonuna kadar.

14 Şubat 2013 Perşembe

my funny valentine

Sevgililer gününüz kutlu olsun.
Yalnızlara da kutlu olsun.
Kadınlara en çok kutlu olsun.
Kutlu.. Mutlu.. Tatlı.. Çuku..lata.. Çiçek?
Zuzu masada kendime aldığım frezyaları yiyor. İyi de yapıyor.

http://www.youtube.com/watch?v=jvXywhJpOKs


13 Şubat 2013 Çarşamba

höyt!

En sevdiğim dizi karakteri Behzat Ç.
Kuzey'i seviyorum, Karadayı'yı bazen...
Ama Hayalet'i de seviyorum, Ayten Hanım'ı da, komiser Kibrit'i de...
Bir tarafım kırıp dökmek istiyor yani, ötekisi toparlamak..
Her akşam muntazaman annemi arıyorum.
Ara. Rahatla.
Bazen.
Ara karakterlerde çuvallıyorum; Barış, mesela, katil mi?
Akbaba suçlu mu?
Erdal Bakkal kötü mü?:)

11 Şubat 2013 Pazartesi

hali pür melal

Ben çook sıkıldım bu memleketin halinden. Ondandır kendimi yabancı dizilere vurmam, burnumu dışarı çıkarmamam.
Boyunsuz bakanımız açıklama yapıyor şu an; ne olduğunu bilmediğini anlatıyor: "Arkadaşlarımız tespit edecek."
Ya, ben de öyle arkadaşlar istiyorum. Tespit eden. Ne oluyor?
Bu sabah Sabrina'yı seyretmiştim oysa, pek mutluydum; Audrey Hepburn'lü, Humphrey Bogart'lı.. Eski, güzel. Eşarplı, Martinili, açık arabalı, siyahlı beyazlı, kısa saçlı, gözyaşlı, eski.. Güzel..
Bogart gemiye bilet aldığına dair bile yalan söyleyemiyordu.
Başbakanımız şu an yine "hassasiyetini" dile getiriyor.
Ya, ben de çok hassasım. Hadi hep beraber hassas olalım.
N'oldu o mendilli günlere yahu? Internette eridi gitti mi?
Kadınlar, öpmeye korktuğunuz, dövülesi mi oldu?
O tatlı flörtlere, gülüşmelere, gizli gizli aramalara, bulamamalara, evden almalara, bırakılmalara.. N'oldu amk?
İnsanoğlu, "man", kolay erişebildiği an, güzelliği unuttu.
Beklemeyi unuttu, dua etmeyi; sancılar çekmek yerine hop diye konmayı tercih etti.
Ve tabii bu cezasız kalmaz.
Bazısına göre; "konjonktür değişir."
Hayat değişti, dünya değişti, soran yok.

8 Şubat 2013 Cuma

kaybedenler kulübü

212 249 50 76
Eskiden, bundan 15 yıl kadar önce, her pazartesi, salı, perşembe akşamı 11'den sonra deli gibi çevirdiğim numaraydı bu. Düşürene kadar.
Tuzla'da ders çalışırken, çevirmeli telefonla, Ataköy'de annemleri uyutup salonun kapısını kapatıp gizlice.. Ama ısrarla.
Bir radyo programının numarasıydı bu. Kaybedenler Kulübü. Kent FM.
Kaç kez konuştum, bazen terslendim, suratıma telefon kapatıldı, bazen dakikalarca muhabbet ettim, şarkılar çaldırdım.. Nickname'im bile vardı -ki o zaman çok övünülecek bi şeydi o- Ayşe Ayşe...
Tabii bütün bunlar psikopata bağlayıp radyo kapılarında sabahlamadan -Gümüşsuyu'nda-, gazeteci kılığına girip dj'lerle tanışmadan önceydi..
Ama sonra o kılık uydu, iyi mi.. Röportajı gönderdiğim Yeni Yüzyıl çağırdı beni, ben öyle gazeteci oldum!
Bir "Yalnızlar Partisi" çıkışı, ayıp, ayılıp, kendime gelip, öyle evlendim.
Yıllar sonra lanet olası Can'ı kaybedenlerin mabedi Trip'e götürüp öyle ayrıldım.
Hayatımın tek black out'unu, en ilginç deneyimini, Maltepe sokaklarında, karda kışta, kaybedenlerin peşinde yaşadım.
Onların yayında olduğu akşamlar benim kendime kaçtığım, herkesten azade, kanepeye -o zamanlar- walkman'imle gömüldüğüm, kimseyi umursamadığım, aynı kitapları okuduğum, aynı esprilere güldüğüm, aynı şarkıları dinlediğim akşamlardı.
Bu akşam bi baktım, Standart FM'de yayındalar.
'Retro' bi comeback yaptılar ya...
Aradım, mesaj bıraktım. Artık öyle bağlanıyorsun yayına malum, texting...
Aramadılar.
Canları sağolsun. Hep olsun onlar. Kesin yine hayatımda bir fark yaratma peşindeler...

3 Şubat 2013 Pazar

datça break

Dün Datça'daydık. "Perfect day" benzeri bir şeydi.
Hepimiz akşamdan kalma, sabahın köründe yola çıktık, bir buçuk saat sonra filan, ver elini bildik, rüzgarlı Datça sahili.
Güneş bir göz kırpıyor, bir estiriyor, bir üşütüyor, bir ısıtıyor..
Kumru yedik önce, kahvaltı hesabı, sonra sahilde yürüdük yürüdük..
Kedilerle köpeklerle hasbıhal ettik, yanımdaki sportif kankam bir an terk edilmiş bir mekanın havuz başında bekleyen bir köpeği gösterdi; "Ayşe bak!"
Ayşe dikkatli bakınca gördü ki hayvan anne, ve havuzda cesedi yüzen yavrusunu bekliyor.
Kanka pişman tabii, "Nerden gösterdim, söylemez olaydım" şekli, biz tırıs tırıs yürümeye devam...
Güzel bir kafe görmüştük yolda, oraya geri dönelim dedik, ön masada oturan bir hatun el etmez mi; "Ben seni tanıyorum, nerden" diye. E, ben de tanıyorum, Ömerpaşaydı, Erenköydü derken çözüldü; bir başka kankamın, eskiden tanışıp pek sevdiğim komşusu çıktı hatun.
Hemen yandaki meyhaneye çöreklendik tabii, Hüsnü'nün Yeri. Sohbet, muhabbet vs.. Yine bilumum kedi köpek besledik, beğenmediğimiz balıklarla. (Aklınızda bulunsun, o Hüsnü'ye gitmeyin, kazık!)
Karşılıklı telefonlarımızı aldık verdik, yine yola revan olduk. Dönüşte arabada bol müzik dinledik, yolluk aldığımız biralardan içtik -şoför hariç. O rüzgarda, ayazda, açtık camları şarkılar söyledik..
Neden mi? Hayat... Yaşamın kıyısından dönmüş, yıllar önce tanıdığım biriyle karşılaştığıma mı sevineyim, o havuzun önünde volta atışı gözümün önünden hiç gitmeyecek köpeğe mi üzüleyim; arkadaşlarımla böyle güzel bir yolculuk yaptığıma mı, evimde beni bekleyen shompi Zuzu'ya mı mutlu olayım?
Olayım..