30 Haziran 2012 Cumartesi

necromancer

Yıldızlar mı tuhaf dizili? Rüyalarında mı gördüler? Ölüyor muyum?!
Bi gecede dört eski sevgili birden aramaz ki kardeşim. Böyle bişey yok. Kayıtlara geçsin.
Günün başından belliydi sakata geleceği. Hiçbir işim rast gitmedi. Bankalar fos. İtalya forması Adidas'ta kalmamış. Dolmuş dolu. Hava sıcak. PTT kuyruk. Deniz de bozuktu. Canım yüzmek bile istemedi. Zuzu huysuzdu. Adını Feriha koymuştuk, onun bile nolduğunu öğrenemedik, vs...
Önce bir tane; Bodrum arıyor, aman da hanimiş bir muhabbet bir muhabbet... İki; Marmaris, "Ben kabuslarımda seni görüyorum." Hoppalaa!..
Üç; eski koca, İstanbul'dan bildiriyor: "Hayatım ben çok fenayım." Hadi len. Hepiniz birlik oldunuz taşak geçiyonuz benle...
Yetmedi, dört, en kötüsü; Sakarya calling: "Kahpe Ayşe, napıyon?" E, bu kadarı fazla. Allah hayra şeetsin.
Ben hepinizi ölmüş biliyordum.

27 Haziran 2012 Çarşamba

temizlik

Temizlik var evde.
Benden temizlik, Zuzu'dan... Bütün bir kış 'kirletmiş' miyiz evimizi? Yok. Öyle demiyorlar.
Ama şimdi yeni kiracıları geliyor. Abim, eşi, çocukları, vs. Aman tüy olmasın, yatak altında prezervatif kalmasın:)
Kalın pikeler yatak altına kalkıyor. Odalar yeniden dekore ediliyor. Geçen yıl getirdiğim ve burada bir işe yaramayacağını düşündüğüm iki zavallı koli, sahipsiz yavrular gibi ortada duruyor.
Severim ben kalabalık hayatı. Pansiyon çocuğuyum ne de olsa. Her yaz gelirdik buraya, Marmaris'e, bazen aynı insanlarla karşılaşırdık, bazen başkalarıyla tanışırdık. Karıncalı evyede, rakı akan muslukta, bol kedili, tulumbalı, mısır bahçeli, güneş enerjisi tanklı evimizde türlü insan ağırlar, hepsiyle de arkadaş olurduk.
Hepsinin ismini dahi hatırlıyorum. Bundan mıdır benim de kendi evimde aynı politikayı sürdürmem? Gelsin, kalsın, anlatsın, uyusun...
Gel gör ki, yıllar sonra, benim evim yok.

25 Haziran 2012 Pazartesi

zor

Doğumgününü kutladım.
Niye? Benim için mi doğdu sanki?
Evet.
Ben onları yaşayayım, daha bi Ayşe olayım diye, de mi?
Zuzu serilmiş yatıyor yanımda. Yan koltuğumda. Boş olan. Sahibi artık Zuzu.
Beni arıyor, mesaj atmıyor artık korkuyor, nedense, belki ben de konuşuyorum, hatırlamıyorum.
Ertesi sabah telefonda görüyorum aradığını.. Ya da aradığımı..
Zor.

22 Haziran 2012 Cuma

mom

Böyle çiçek bahçelerinde koşan bir Hülya Koçyiğit gibi gördüm onu yıllarca.
Hayır. Hatun farklı. Söyleyeceği çok şarkı var ama, abisi engelliyor. Yaşıyor. evleniyor. Çocuk, mocuk..
Öğretmen de oluyor; seviyor mesleğini, öğrencilerini. Yeri geliyor, dayatıyor, hoop, istifa!
Ben küçükken onun okulunda öğretmencilik oynardım. En sevdiğim oyundu. Büyüyünce öğrendim; annem şarkıcı olacakmış meğer.
Dayımın o zaman kimbilir ne dediği gibi: "Kızım biz seni oraya bunun için mi gönderdik!"
Okuyan kız. Evlat. Yalnız. Kız. Okul.
Annem öğretmen oldu. İlk verdikleri görevi reddetti. Sonra ikna oldu. Annem herhalde hiç öğretmen olmak istemedi. Şarkıcı olmak istedi. Ya da belki başka bişey...
Marmaris'te sahneye çıkması o yüzden önemli onun için, Alaeddin Yavaşca'yla.
Keşke Arlem, hepimiz rüyalarımızı gerçekleştirebilsek.

ayni

Ben yapmadım.
bandıra bandıra yedi o, ses çıkarmadım.
küçük bi levhaya takılı siyah kedi vardı, kuyruğu komacan.
kedi tabla, gülen..
annemin bişeysi, tirunun, belki babamın (zor), onun bunun...
Eşyalar iyidir. Sahip çıkmak lazım. Ama bazen de koyvermek lazım. Eşya la. Anısı sende ya.

yanıma gel aman aman

Ne de güzel oluyormuş bu.. İki birbirini hala seven, herkesten sakınan, saklayan; ama başkalarına aşık olmayı da ihmal etmeyen kişi.... Ne güzel bi ikili oluyomuş.
Hayır, biri ağlar, öteki dinler şekli de değil. Sonra end-up sex de mevzubahis değil. Serbest abi. Herkes konuşsun. Döksün. Amaaan, ne çok şey varmış dökülmesi gereken...
Ne güzel yahu. İnsan eski kocasıyla dertleşebiliyormuş.

17 Haziran 2012 Pazar

lean on me

Öyle bir hal varmış, ben sonradan öğrendim; sırtını yaslama şekli... Bu yüzden evlilik peşinde koşarmış kızlar cıvıl cıvıl, düğün dernek organizasyonlarıyla, gelinlikleriyle, damatlıklarıyla, şekerlikleriyle, davetiyeleriyle bu yüzden çok meşgul mesul mesut olurlarmış.
Ben daha olayı idrak edemeden evlenmişlerdenim. Ha, beylik laftır; "Ben zaten hiiiç evlenmeyi düşünmüyodum ki", vs, evet, aynen, oluverdi valla. Hem de en güzel şekliyle. Kırlarda teklifle, Kaplan'da (arabamız) giderekten, Paul Weller'la dans edip Verve'le salona girerekten...
Ve fakat... İşte, başa dönüyoruz. İki bağımsız, arıza ruh. Tamam, birbirini pek seviyor, ama kırmayı da sevmeye başladı bi süre sonra. E, normal, isyan ediyor hayvan. Tasmayla yüzükle tutamazsın.
Biz birbirimizi kırmaktan vazgeçtiğimiz için boşandık. Yorulduk çünkü, yazık.
Ama o 'yaslanma' lüksünü sanırım az da olsa tattım ben. Şuradan biliyorum; ailemin oturduğu eve gittiğimizde banyoya girdiğimde sanki dışarı çıktığım zaman hiçbir şey değişmemiş olacak diye nasıl korktuğumu biliyorum. Nefes nefese dışarı çıkıp ona sarıldığımı biliyorum. Bu neye yaslanmaysa tabii?


14 Haziran 2012 Perşembe

tiruyla nlkgüne

En sevdiğim iki insanın aşk hikayesi bu.
Biri naif, ama inatçı, hırslı, hem dediğim dedik hem 'tamam hayatım öyle de olur' cinsinden..
Öteki bencil, dürüst, ketum, karşılıksız seven şekli..
Bunlar birbirini buldu. İkisi de Kova. Pek bir iyi anlaştılar. Ses etmedik. Bekledik. Kesin bi araz çıkar. Yok, onlar herkesi yanılttı, her zaman, birbirlerini en iyi anlayan iki güzel insan... Daha ne?
Çocukları da oldu filan ama olay o değil. Onlar birbirini seviyor, güveniyor, el veriyor.
Birinin kafası karışsa ötekisi düzeltmeye çalışıyor. Biri tökezlese beriki yolu yapıyor.
Çok çektiler bunlar; annelerden, babalardan, kedilerden, kardeşlerden... Her evli çift gibi. Ama bunlar pes etmeyecek! Etmesinler.
Maazallah, ben tanıştırdım la onları:)
Öpüyorum ikinizi de nice yıllara.......

10 Haziran 2012 Pazar

Maviş'e

Yalnızdım ben çocukken de. Bunu kötü bir çocukluk geçirdim manasında söylemiyorum. Gayet güzeldi. Sevgi doluydu. Doluydu. Dayılar, yengeler, yeğenler, kuzenler, arkadaşlar... Hiç eksik olmadı. Ama ben her gece ayıma sarılıp yatardım. Onunla konuşur, ona ağlardım.
Büyüyünce -ki bu epey zaman aldı!- ayımı yatağın tepesine terfi ettirdim, yalnız uyumayı öğrendim. Bu da çok sürmedi. Herşeyden çok sevdiğim kedim geldi çünkü, çöreklendi yatağıma, yıllarca kalkmamacasına.
Dayılar gitti, dedeler, yengeler, arkadaşlar azaldı. Baba gitti. Koca gitti. O kalkmadı.
Ta ki bir gün, bundan tam iki yıl önce, yerinden artık hiç kalkamayıncaya dek.
Mavişim. Teşekkürler. Bana yalnız olmamanın neye benzediğini tattırdığın için. Hep ve rağmen yanımda olduğun için. Anlayışın, aklın, sevgin, pati seslerin, şarkıların, o güzel gözlerin, öğretmenliğin, koruma içgüdün için.
Şimdi oğlun yanımda. Anlatsam inanmazsın; ayım da burada, beraber uyuyorlar...

5 Haziran 2012 Salı

listener

İki en sevdiğim arkadaşım birbirine girdi. Sebep dersen, tırı vırı... Daha önce de girmişlerdi zati, hatta bayağı girişmişlerdi birbirlerine, cat fight hesabı. Şimdi birini arıyorum, kendini anlatıyor, ötekisi ailesinden dem vuruyor... Anlatıyorlar yani. Ha. Bazen telefonu açmıyorlar, işlerine gelmezse, o ayrı. Ama özlemişler.
Anlatmayı. Öyle, teklifsiz anlatırsın ya, öyle insanlar vardır, olur, anlatırsın. O da dinler.
Benim burada bir dinleyicim var. Sıkı. Sanırım onlar orada kaybettiklerinin peşindeler..