21 Nisan 2014 Pazartesi

kim başbakan olacak

Ben değil.
Belki Erdoğan "Ölene kadar hizmet ederiz, üç dönem de neymiş" sözünü yerine getirecek, belki Gül "Benim artık siyasetle işim olmaz ben köşkte rahatım" demeye devam edecek..
Ne fark edecek?
Benim anlamadığım bizim bunu niye bu kadar tartıştığımız.
Ha, normal, demokratik ülkelerde anlarım, insanlar konuşur.. Gerçi çok da ilgilenmezler, ya saydırıp geçerler ya da temennide bulunurlar.
Biz neyi konuşuyoruz?
Aman da o cumhurbaşkanı olursa öteki nolur, vs...
Üstelik seçime daha aylar var. Amma seçim meraklısıymışız!
Travmatik çocuklar gibiyiz.
Neyi neden ne zaman isteyeceğini bilmeyen çocuklarız biz.
Çünkü içimizde kalanlar var.
Yolsuzluklar var, davalar var, kayıtlar var, ölümler var...
Hesabı sorulmamış, ortada öylece duran bunca şey varken hiçbir millet seçim meçim yapamaz.
Hiç kimse çıkıp da "Ben başbakanım, ben cumhurbaşkanıyım" diyemez.

13 Nisan 2014 Pazar

zuzu bile zıplayamadı

Zuzu'yu bir akşamüstü (maalesef) kargoya bindirdik.
THY'den onca yer ayırtmalarımıza, karşı çıkmamıza rağmen, bize "güvence" verdiler, "Kediniz burada bizimle güvende olacak" dediler ve yüklediler..
Sonra indik.
Bavulları bekliyoruz, gelmiyorlar bir türlü. Çünkü ilk önce Zuzu'nun çıkması gerekiyor, Maviş'ten tecrübeliyim. Ama yok...
En sonunda "Dalaman'dan gelen beyaz kedinin sahibi lütfen danışmaya!" diye bir anons.
Naparsın, koooooş, kooooş,......
Ömrümün koşusuydu, adamın teki beni karşıladı, elinde telsiz, ben sürekli "Nerde kedim" diye sorup duruyorum, adam merdivenler boyu bana anlatmaya çalışıyor: "Yakalamaya çalışıyorlar ama siz olmadan galiba imkansız.."
Alana inince anlıyorum adamın dediğini; hiçbir uçak kalkamıyor, zira bizimki alanda geziniyor.
Minik arabalara bindiriliyoruz, alanı dolaşmak üzere, o sırada telsizden bir şey geliyor, önümüzde park ediyor, bizimki gibi minik araba; içinden dört eleman eşliğinde kafese kapatılmış mavi uçak battaniyesine sarılmış bizim zavallı afacan iniyor.
Adamlar bana kafesi dik olarak teslim ediyor, içine "tıkmışlar" Zuzu'mu, uçak tekerine tırmanırken bulmuşlar, bir de anlatıyorlar, yağ kir pas içinde, korkmuş, kargodan çıkarırlarken çakmış patiyi kafesin kapısını açmış, suçu buymuş...

Aradan 3 yıl geçti.
Zuzu, bırakın uçağa binmeyi sepete girmeyi bile beceremiyor.
Şimdi travmatik çocuklarımız, benzetmek gibi olmasın, umarım ceylan gibi koşarlar...

8 Nisan 2014 Salı

leydi

Hani insanın alt çenesi ağrımaya başlar ya... Ağlamak ister de ağlayamaz ya...
Bu dünyada neden herşey adaletsiz, diye kendi kendine çemkirir ya...
Kedin bile tırmalamış seni, dışarı çıkmak istiyor haklı olarak, sen izin vermiyorsun.
Ahbap köpek, göçüp gitmiş, bir gece önce başını okşayabildiğin için kendini şanslı sayıyorsun.
Sana Maviş'i hatırlatıyor, hüzünleniyorsun...
Arkadaşların var; uzakta, konuşuyorsun, anlatamıyorsun...
Yakındakiler başka dünyalarda zaten...
Ağlamak lazım ama gözlerin bile dolmuyor.
Alt çenende bir sızı..

6 Nisan 2014 Pazar

beni bu limandan...

Hep lapsus yapıp duruyorum; Nazım Hikmet ne demiş: "Beni o limana çıkaramazsın"...
Ben, Şebnem'in (Ferah) yeni albümünü dinlerken kendimi "Beniiiii o limandaaaaan çıkaramazsın!" diye terennüm ederken buldum.
Demek ki bir limana yanaşmışım.
Çıkasım yok.
Ama dizeler onunla kalsa iyi. (Boşuna lapsus yapmıyoruz:)
"Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.." diye başlar Nazım..