30 Ekim 2013 Çarşamba

nassıl?

Hani hep insanın içinde "Yaparım nasıl olsa" hissi vardır.. His demeyelim ona da, güdü diyelim.
Sabah kalkıp, yumurta yapmaktan vazgeçip, "Yarın sabah yerim nasılsa"dan bahsetmiyorum.
Her sabah kalkıp, aynı güne uyanıp, tekrar aynı şeyleri yapmak zorunda olup, berikini yapamamaktan bahsediyorum.
Kaç yaşına gelirsek gelelim, hep o "güdü" bir şekil var di mi: Nasıl olsa bir gün New York'a giderim ya da nasıl olsa bir gün sahneye çıkıp şarkı söylerim ya da mutlaka bir roman yazarım...
İnsanoğlunun ölümlü olduğunun farkında olan tek canlı olduğu söylenir ama herhalde bu yanlış bilgi.

27 Ekim 2013 Pazar

epitaph

Yapmak istediğim çok şey var...
Kiteboard yapmak, hayvan koruma evi açmak, restoran işletmek, üçüncü kez aşık olmak, Zuzu'nun yaşam süresini insan takvimlerine ayarlamak, gitar çalabilmek, mutlu olmak...
Sevdiğim insanların yanımda olmasını isterim, şüphesiz, hayvanların da...
Ama nedir; suyu "veresiye" aldım, o kadarını söyleyeyim...

24 Ekim 2013 Perşembe

ferhangi şeyler

Dün akşam Marmaris'te tiyatroya gittik. E, bu bir ilk.
Ferhanımız Şensoyumuz binmiş Bodrum uçağına, niyeyse, atlamış gelmiş, iki saati aşkın motorize kuvvet şekli konuşmuş, eğlemiş, dalgasını geçmiş, pijamalarını giymiş (kırmızı beyaz dalton çizgili), sahnede sigarasını da tellendirmiş; insan başka ne ister di mi?
Öyle olmuyormuş işte.
Oyunun içeriğine hiç girmeyeceğim, zira zaten bilen biliyordur, lakin mekandan başlayalım mesela: Marmaris pazarının üstünde yeni açılan "Çok Amaçlı Salon".
???
Çok amaçlı; yani düğünlere de ev sahipliği yapıyor, gerekirse bir anda tişört-ayakkabı vs çarşısı oluveriyor, halk eğitim kurslarını barındırıyor... Salonda yol çok yani..
Peynircilerin üstü.
Evet, adres tarifini ilk duyduğumda ben de şaşırmıştım, Marmaris pazarının ünlü keçi peynircilerinin üstünde seyrettik Ferhangişeyler'i..
Hatta çıkışta pazarcılar yerleşmeye başlamıştı, alışveriş yapalım mı, diye geyik bile çevirdik.
Sevgili belediyemizin tiyatroya gördüğü hak bu kadar yani. Peynircilerin üstünde, havalandırmasız, akustiksiz bi salon.. Ha, tiyatro mu, al. (Belediye CHP'li bu arada, yanlış anlaşılmasın..)
Marmaris eşrafına gelecek olursak, çok sıkıldılar. E haliyle... Ferhan Hoca'nın cümlelerini o salonda takip etmek olanaksızdı çünkü.
Oyunu daha önce Beyoğlu'nda birkaç kez seyrettim, en keyifsizi buydu herhalde. İnsanlar tepkisiz. Alkışlamak istiyorsun, eşlik eden yok, cıbıldak kalıyorsun.
Velhasıl, Marmaris'te İstanbul'daki enerji yok. Bunu biliyorduk zaten de -Gezi olayları esnasında görmüştük- böyle somut tanıklık etmek sarstı biraz.
Belki de Marmaris düzgün bir salonu hak etmiyordur hakikaten. Belediye benden ileri görüşlüdür. Peynirimizi yiyelim biz...

22 Ekim 2013 Salı

who, me?

Lisede şahane bi matematik hocamız vardı, Mr. Debbage, "Can I ask", dediğin anda "Yes, you can"i yapıştırıverirdi. Cevap vermeden.
Ben de öyle olmak istiyorum.
"Ayşe, şunu şuraya koyabilir miyiz?"
Yes, you can.
"Ayşe, kedini sevebilir miyiz?"
Yes, you can.. Are you sure?
"Ayşe, akşama buluşalım mı?"
Tabii.. You can. We can.
Hiiçbirini "mean" etmediğimi herhalde gözlerim söylüyordur, Debbage değilse de...

19 Ekim 2013 Cumartesi

kız arkadaşlarımın erkek arkadaşları

Sevmek zorunda değilim. Ama genelde severim.
Belki onları (kızları) sevdiğimden midir nedir, onlar da onları (erkekleri) sevdiklerinden midir; ne bileyim, kanım kaynar anında.
Belki kızları mutlu görmemden -ve böyle görmeye alışık olmadığımdan ve de mutluluğa ihtiyacımız olduğundan- arıza çıkarmam. Genelde.
Kız arkadaşlarımın erkek arkadaşlarıyla aram iyidir. Bazısı bana kız arkadaşıma anlatmadığı şeyleri anlatır; sırdaşı olurum. Bazısı beni sevmez, uzak durur. Korkar, hatta beni arkadaşımdan kıskanır!
Bir keresinde sevgili bir kız arkadaşım benim erkek arkadaşımdan nefret etmişti. Söyledi de bunu: "Sen bu adamla birlikte olacaksan, ondan bahsedip duracaksan görüşmeyelim" bile dedi.
İlk başta ben de onun söylediği şeyden tiksindim; ben onun yıllarca onca aptal saptal "erkeklerine" eyvallah deyip dinlediğimi düşündükçe...
Ama sonra o haklı çıktı. Adam harbiden de laf ü güzafmış...
Eh, arkadaşlar ne için?

14 Ekim 2013 Pazartesi

kedi

Insomnia hastalığımın "olayını" çözdüm: Kedi gibi bir sağ bir sol, yeri gelince uyuyorum ben.
Gerçi kediler günün 18 saatini uyuyarak geçirirmiş ama..
Ben de insomniak bi kediyim demek.
Önemli bir olay olunca uyanıyorum.
Gündüzleri uyumayı tercih ediyorum.
Gece, ayaktayım.
Zuzu gibi, terastan gündoğuşunu izlemeyi seviyorum.
Sonra kıvrılıp yatıyorum, güneşte.


11 Ekim 2013 Cuma

halhal

Dün geceyi çok hatırlamıyorum.
Ama yanımda sevdiğim bi adam vardı, yeterli.
Bu sabah denize gittim.
Yüzdüm, güneşlendim, müzik dinledim, kitap okudum, long island içtim, muhabbet ettim...
İki tane hatun sardı bana arada; karaman, "E bakayım falına" şekli..
Ve fakat tanıdık. Daha doğrusu ben onları tanıdım onlar beni tanımadı.
"Alayım" dedim, "bir bileklik" (ankle diyorlar onlar), bana yunuslu nazar boncuklu halhal sattılar.
Biri sattı, sonra öteki geldi "Abla benden de al" dedi, beriki hemen müdahale etti: "Abla benden aldı, rahat bırak" buyurdu. Öteki vınn..
Eve gelip yatakta buldum yine kendimi.
Uyandım.
Hiç yemek yemediğimi hatırladım.
Ayağımda...

must

Aaaah, o gün bugün: Kolumu açacağım, yüzeceğim, kendime geleceğim gün.
Kedimi veterinere götüreceğim gün.
Sırf bu bile yeter, Sabiha Gökçen macerasını bilenlere....
Omzum sızlıyor, ama olsun, yüzmek ve yapmak lazım.

10 Ekim 2013 Perşembe

start me up!

Evet! Artık yeni aşka hazır ve nazırım sayın dinleyenler ve değerli okurlar! Duyurulur!
Eh, gündüz tv seyrediyoruz diye evlenme programlarına katılacağımı düşünmediniz di mi? Böyle duyurulur işte!
Şakası bi yana, harbiden kendimi -nihayet- "yeni" hissediyorum (bu ne demekse?), en azından kaçmam, o kadarını söyleyeyim.
Yeni Ay, böyle şeyler getirecekse hep, hep gelsin. Dolunay uğramasın hiç.
Neyse, Zuzu da şaşırdı bu duruma, nasıl uyum sağlayacağını düşünüyor.....



7 Ekim 2013 Pazartesi

i did it my waaaaay

Sıkılıyorum bazen, bu doğru.
Ama zaten sıkılmıyor muydum?
Şimdi pencereden bakınca mavi deniz, dağlar, yeşiller görüyorum.
Bir-iki yıl önce dürümcüye, tuhafiyeciye bakıyordum.
İçim gitmiyor mu baĞzı baĞzı haberleri seyrederken?
Ya da mesela niye gazete okuyamıyorum?
Olur öyle...
Başka şeyler okuyorum.
Bir-iki yıl önce okuyamıyordum.
Kalemle yazamıyordum hatta!
Annem söylenmiyor mu şekil şekil: "Kızım sen bunca yıl boşuna mı okudun", "Ben sizi böyle mi yetiştirdim", "Ne zaman mesleğini yapacaksın!" vs...
Sıkılıyorum, bazen.
Ama hep sıkılmıyor muydum..

6 Ekim 2013 Pazar

yalancı

Şimdi Yalancı Boğaz'da olmak vardı anasını satayım...
Terastan güneşin doğuşunu izliyorum, tam karşımda, Yalancı'da, kıpkırmızı, denizin üzerinden yükselmekte.
Yatlar süzülüyor, benim gibi manzara keyfi sürmek isteyenler Zodiac'larla geçiyor. Uzunyalı'nın şezlonglarında hali hazırda "donmakta" olan akşamdan kalma sevişgenleri İçmeler motoru topluyor...
Bana Yalancı'dan güneşin doğuşunu Wes göstermişti ilk, 20 yıl önce filan.. Mojo'lu, (eski) Davy Jones'lu, Green House'lu gecelerin birinin sonunda, atlayıp VW minibüsüne, "aslında olmayan" boğazın yolunu tutmuştuk.
"What is this-we can't stop touching each other?"..
Orada sevgili olduk biz.
Orada ben "kadın" oldum hatta..
Sonra İstanbul'dan ona "Stealing Beauty" mesajlı kartlar yolladım.

Yalancı Boğaz'a neden "yalancı" derler bilir misiniz: aslında Ege'yle Akdeniz'i ayırır, ama tam bir boğaz değildir o; kendiliğinden birleştirmiştir yarımadaları birbirine, zaman içinde..
İnsan yapımı da değildir, doğaldır.
Ama işte, Marmaris'te göremeyeceğiniz güneş doğuşunu Yalancı'da görürsünüz.

PS: Benim terastan çekseydim yine güneş enerjileri, antenler öne çıkacaktı, temsili resme buyrun...



4 Ekim 2013 Cuma

save bro

Sonbaharı geçtik, kışa geldik maaşallah.. Mevsimler değişiyor.
Hazır üşümeye başlamışken, biraz da empati yapalım.
Bugün Hayvanları Koruma Günü.
Adı üstünde: Koruma.
Yani dövmek yok, kapı dışarı etmek yok, aç bırakmak, bağlamak yok, dövüştürmek yok.
Sahip çıkmak var, evinin önüne bi kap su koymak var..
Sarılıp uyumak var.

3 Ekim 2013 Perşembe

chompili

Chopinzi shontor!..
Bu nedir? Benim birini sevmemdir.
Arkadaşım, terasıma denizli küllükler, mumluklar almış; işte o chompilidir..
Bi de kahve fincanımı sabah'taki salak kırdığında, söylediğim anda yenisini alan eski kocam böyle sevindirmişti beni.
Hatta Şirin şey demişti: "İşte ben bi erkekten bunu istiyorum."
Eeee?
Mesajı aldınız mı çobunskiler?
Bu kadar kolay bi kadının kalbini fethetmek işte...

1 Ekim 2013 Salı

die die die

Erkeklerin en sevimsizi git deyince gitmeyenidir.
Gidince de ev boş kalır, o ayrı...
Bi tanesini şutlamakla meşguldum, ondan zar...
Sigaralar eksik, almak gerek, anahtar tamam, cüzdan yerinde...
Artık kontrol obsesif bi hal aldı bende. Ve fakat sonrasında. Kimseye faydası yok yani...
Bütün gece aynı mevzunun geyiğini çevirdik; "öleceğini bilen tek yaratık insan" şekli...
O yüzden mi bu kadar yoruyoruz kendimizi yaw?
Ölecez, tamam.
Eeee?
Ölelim.
De erkekler daha bir kanırta kanırta, kılçıklarından sıyrılasıya gebersin, diyesim var.