15 Ağustos 2016 Pazartesi

travma

Babam öldüğünde uzun süre tedavi gördüğü hastanenin önünden bile geçememiştim.
Geçen gün annemle son sonuçlarını almak üzere hastaneye gittik. Bana daha kapıda geldi bir titreme. Eller bacaklar zangır zangır, annemi zor tutuyorum, çaktırmamaya çalışıyorum, gözlerimi yukarı dikiyorum ki yaşlar akmasın..
O acil kapısı hemen plajı getiriyor aklıma; annemi nasıl suyun üstünde float ederken gördüğümü, çekip çıkardığımı, nefes almayışını, etraftakilerin çabasını, ambülanstaki melek hemşirenin 'Merak etmeyin kendine geldi' diye beni rahatlatmasını, acilde bana annemin 'Ayşe öldüm mü ben' diye sormasını ve kapıda o sonsuz gelen bekleyişi...
Hayatımda bu kadar sigara içtiğimi hatırlamıyorum. Sigaranın bittiğini unutup parmaklarımı yaktığımı da...
Hastaneye flask içinde votka soktum ben. Yüzüm nasıl bir haldeyse artık, kimse bana bir şey sormuyordu..
Eve çıkınca, annem bana moral olsun diye, 'Hadi kızım git kendine rakı al gel' dedi, iki kadehten sonra yerlerde sürünüp eve ambülans çağırdım ben. Anneme 'şeker lazım' demişim...

Buna 'post-traumatic syndrome' diyorlar. Bünye kendini tutuyor tutuyor, bir rahat bulunca da hop boşaltıveriyor.
Hayatımda ilk defa psikiyatra gittim, annemin baskıları sonucu elbette, kadın bana standart antidepresan verdi, bir iki denedim, yok bünye onu da istemiyor, 'Yaşa' diyor, 'hisset, numb olma'.
En iyi temizlikçi kadınla konuşmak geldi bana. Şöyle doya doya ağladım, ilk kez.

4 Ağustos 2016 Perşembe

en uzun gün

O sahneyi hiç unutmıycam; annem boğuluyordu.
Kıyıya çıkardık, hastanelere koşturduk.
Ama annem ölüyordu.
Ve ben en sevdiğim iki şeyi; annem ve deniz, bırakmadım, güvendim onlara.
Adanalı bir kızla tanıştım hastanede, o da aynı şeyi söyledi: Tamamdır Ayşe, annen Zuzu'ya kavuşacak.