30 Ocak 2015 Cuma

sabah sabah

Telefon ditliyo, titriyor, sessizde, sabah sabah...
Klik, bak bakalım, bankadan mesaj..
Önündeki minik pencerelerden güneş doğsam mı doğmasam mı diye düşünüpduru..
Sen gecenin fırtınasını atlatamamışsın hala... Yorgan sıcak ve fakat.. Kedin gelir, selam verir, hadi, kalk bakalım...
Aşağı inmeden yukarıyı bi check etmek lazım; çatı aktı mı, teras ne alem, Zuzu'nun su çanağı dolu mu...
İndik, önce dolaptan mide ilacımızı kaptık, bunu 10 küsur yıldır yapıyorum.. Çayı koyduk, tv'yi açtık, hava durumuna baktık, annemden kalma alışkanlık, yine yağmur...
Tuvaletin yolunu tuttuk, arada tv'yi müzik kanalına getirdik, Zuzu'nun mama tabağını kontrol ettik..
Elimizi yüzümüzü yıkadık, yok bu sabah çok soğuk, duş almaya cesaretimiz yok. Salona geçtik klimayı yaktık, Zuzu yuvarlanmaya başladı kilimde, güneşin zerresi varsa da Meno'yu (bizim menekşe), camın önüne yerleştirdik.
Oh be!
Şimdi kahvaltıda ne yiycez; en büyük sorun...
Bazen böyle şölen kahvaltılar hazırlıyorum kendime: keçi peyniri, domatesi, tereyağı, köy yumurtası, zeytini ve saire... Bazen de "Amaaaan," diyorum, öğlen yerim ya da akşam, gece.. Kahvaltı hiçbir zaman "en önemli öğün" olmadı benim için, underrated..
Velhasıl kahvaltı faslı bitince bekliyorsunuz ki bir bisiklet turu, bir yat limanı koşusu, ve sair; en azından bir avm gezintisi...
Ama yok.
İflah olmaz bir istanbullu olarak terasta bir elimde sigara, bir elimde gazete, önümde yenmemiş simit, arka planda çalan Şebnem Ferah'la devam...
Eh, zaten Moda'da otururken de sahil boyu koşmuyorduk di mi!

22 Ocak 2015 Perşembe

ali ismail korkmaz

İlkokulda okurken ben dedemlerle yaşardım.
Edibe Yengem beni okuldan alırdı, eve getirir "ayşe" diye maydonozlarla süslediği patates püresi, köfte ve şehriye çorbası yedirirdi.
Yemekten sonra bahçedeki kedilerle köpeklerle -hatta atlarla!- oynardım.
Dedem benimle ders çalışır, "müfettişlik" oynar -malum, ben öğretmendim- bana evinin salonuna astığı Türkiye haritasının önünde kök söktürürdü.
Bafra sigarasını tüttürürdü balkonda, bana da çekmeceden beyoğlu çikolatası verirdi.
Velhasıl güzel zamanlardı...

Ama bir gün bir şey oldu.
Bir öğleden sonra eve geldik ve her daim paspasın üzerinde koyun koyuna yatan iki kardeş köpekten birini bulamadık. Beriki ağlıyordu.
Ben tırım tırım Edi'nin peşinden çıktım o merdivenleri ama hala hatırlıyorum nasıl tutunduğumu trabzanlara.
Dedem tabii, hiç hoş karşılamadı bu durumu. Köpekleri değil de, benim o suratımı, halimi...
Hiç konuşmadım o gün. Püremi de yemedim, köftemi de. Çorbamda yüzen ekmekleri sayan dedem en çok kızmıştı bu duruma, ama ona bile söyleyemedim, boğazımda bir yumru; biliyorum o köpek geri gelmeyecek, çocuğum ama biliyorum...

Herkesin bir çocukluğu vardır. Herkesin bir suçu, acısı..
Ama herhalde ömrünün baharında göstere göstere öldürülen bir çocuğun, özründen, suçundan çok hayatı vardır.

Sonra geri gelmeyen çok köpek, kedi, insan, dayı, dede, yenge,.... hepsini gördüm....
Hepsi her gece rüyamdalar.
Bana güzel geliyorlar, korkutanı görmedim.
Ama kabuslarından korkan herhalde bu memlekette çoktur.

19 Ocak 2015 Pazartesi

after sunrise

Moz Efendi sağolsun, hepsini seyrettirdi bize bir bir: Before Sunrise, vs....
Ama ben sonuncu bölümü seyrederken neyin farkına vardım..
Aman bütün erkekler duymasın.
Çook haksızlık yaptık hacı ya.

13 Ocak 2015 Salı

hadi gari

Marmarisime döndüm, eve.. Yaptığım en huzurlu uçak yolculuğuydu, sabahın köründe, güneşin doğuşunu Dalaman'dan seyrede gele, Köyceğiz'in karlı tepelerini göre göre...
Arkadaşlarla kucaklaştım, hoşbeş, Davy Jones, Escape...
Lakin huzur var mı?
Yooook!
Napcaz biz ya?
Hayır yani, harbiden ne yapacağız?
İnsanlar, milyonlar, yürüyor, Liberte filan diye..
Bizde kalmış terörist, Kadıköy'de otelde..
Bizimki "Türküz" derdinde hala, pozlar veriyor sarayında..
Napcaz biz?
Hadi, yapalım bişeyler!

9 Ocak 2015 Cuma

Charlie

Gırgır'a ya da Leman'a silahlı saldırı yapıldığını düşünün.
En sevdiğiniz karikatüristlerin, usta Oğuz Abi'nin deyimiyle, "az tarama" yapanların, tarandığını düşünün.
Ve memleket "başkanı"nın çıkıp bir açıklama dahi yapmadığını...
Ne bu?
İslamofobiaymış.
Ben söylemekte zorlanıyorum, onlar ellerini kollarını sallayarak adam öldürüyor uğruna.
Üstelik bu son da gözükmüyor.
Bunlar daha nice eylem yapacak, adam kesecek, eleman alacak.
Biliyor musunuz en çok Müslüman Avrupa'da Fransa'da yaşıyor? Biliyor musunuz en çok IŞİD elemanı Fransa'dan çıkıyor?
"Ben Charlie'yim" demekle keşke herşey hallolsa..
Biz Charlie filan değiliz. Olamadık.

2 Ocak 2015 Cuma

kaç kaç kaç kaç

İstanbul'u özlemişim, eyvallah..
Saçma kaosunu, kedili sokaklarını, çalgıcılarını, kitapçılarını, vs...
Bütün yeraltını dolaştım bu kez. Harbi yeraltı: metro, tünel, marmaray; hepsinde gezindim. Gıpta da ettim açıkçası, güzel olmuş, birinden ötekine bağlanıpdurun, 10 liraya doldurduğun istanbulkartla bütün şehri gezebilirsin.
Ama gezebildim mi; hayır.
Hava muhalefetini bir kenara koyalım, ben böyle kalabalık görmedim.
Ürkütücü.
30 senelik arkadaşlarımla buluştum; onlar da aynı şeyi söyledi: "Biz artık İstanbul'da dolaşmaktan korkuyoruz."
Valla şimdi bayat edebiyat olacak ama, yeri geldi: Biz gençken Beyoğlu'nda sabaha kadar çakkırı şıkkıdı gezerdik. Şimdi herhalde annemin oturduğu Tuzla'da bile bunu yapamazsın.
Yeğenlerle sinema yapalım dedik.. 5'te yola çıktık, iki adım ötedeki salonda 7 buçuk seansına zor yetiştik. Trafik, avm manyaklığı, bir de yeni tanıştığım "popcorn kuyruğu"!
Kardeşim bu şehirde herkes her şey için bir kuyruğa girmek zorunda mı?
Cevap: evet.
Sinemaların hepsini avm'lere hapsetmişler faslına girmiyorum bile...
Neyse, dönüşüm güzel oldu tabii... Sabahın köründe kaçarcasına atladım uçağa, ver elini Dalaman, ilk defa Köyceğiz yolları bana öyle güzel gözüktü, mandalin koktu.
Velhasıl burada zaten yürümekte olan merdivenden koşmaya çalışanlar yok.