3 Eylül 2018 Pazartesi

ayto

'Aytekin abi, bu manşet olmuş mu abi?'
'Aytoo, ben bu yazıdan atamıyorum bi gelip baksana, altın makas!'
'Aytekin abi, benim canım patates salatası çekti akşam Yakup mu yapsak?'

Senelerden '97, bu kulunuz klavye bile kullanmayı bilmezken TIR'ların vızır vızır geçtiği İkitelli'nin yolunu tuttu, boyuna posuna bakmadan gazeteci olmaya soyundu. Beni direkt Aytekin Hatipoğlu'na teslim ettiler, eti senin kemiği benim hesabı..
O bana Haşmet gibi (Babaoğlu), 'Bu mesleği yapmak istediğinden emin misin' filan diye sormadı, yanı başına oturttu; ilk iş köşe yazarlarının yazılarını düzeltmek, yazı dizisini kısımlara ayırmak, ı'ları i yapmak...
Bu ne dedim ya, bu mudur gazetecilik?

Oymuş.. Ayto ömrünü verdi o kerli ferli yazarların yazılarını düzeltmek, bazen yeniden yazmak için. Bana gazetecilik üzerine, güzel Türkçemizi en doğru düzgün kullanmak üzerine sayısız dersi ders olduğunu bildirmeden verdi.
En iyi arkadaşımdı, 'sevgilim' derdi sevdiklerine, benim için Kemancı'ya bile geldi, köfte ısmarlardı geç kaldığım günler, yani çoğu zaman, yazdıklarımdan 'atmaya' benden çok kıyamazdı, annemi hep anar 'Olcay Hanım'a saygılar' derdi, her bayram her doğumgünü telefonlaşırdık muhakkak, Marmaris'e gelecekti...

Aytom, mentorum, sen sevmezsin böyle kelimeleri boşver, canım, ustam, dostum, abim...
Güle güle.. Okay'la, Necdet'le sofrayı kurmuşsunuzdur. Selam söyle.