29 Ekim 2015 Perşembe

bugün babamın doğumgünü

Bugün cumhuriyet bayramı.
Ve babamın doğumgünü.
Eh, adı Cumhur...
Babaannem bayram yerine gidiyormuş 1934'ün 29 Ekim'inde, babamın geleceği gelmiş...
Bugün Nur Abla'yla konuştuk, kendisi "Cumbur" der babama, küçükken aşık olduğunu söyler, babamla evlenmek istermiş, anneme nispet..
Şöyle bir şey söyledi: "İyi olan herkes öteki tarafta Ayşe" dedi, "doğru düzgün kimse kalmadı bu tarafta.."
Valla öyle baba.
Memleketin hali pür melalini görmek istemezdin şu ara.
Bir savcı olarak, hukuk adamı olarak gazetelerin, parti merkezlerinin baskına uğradığını görmek istemezdin.
Onlarca çocuğun katliamlara, "bilinen" canlı bombalara kurban gittiğini bilme, daha iyi.
Savaştan kaçan mültecilerin mezarının Ege denizi olduğunu bilmek istemezdin.
Burada yemek programlarında bile kavga çıkıyor artık baba.
Her gece dua ediyorum, tanrıya sana iyi baksın diye. Mutlaka bakıyordur.
Doğumgünün kutlu olsun baba. İyi ki doğdun.

16 Ekim 2015 Cuma

bilemedim

Bu günlerde ne yazılır.. Bilmem.
Ülke gereksiz bir seçime gidiyor, insanlar, gençler ölüyor, herkes susturuluyor, kış geliyor..
Bilmem.
Dün oğlumun doğumgünüydü, onu hiç tanımayan oğluyla kutladık.
Bilmem.
Bir de evlenme yıldönümümüzdü, boşanmış olsak da, eskiden güller gelirdi kapıya, gelmedi..
Bilmem.
Evlenmeme vesile olan, garip bir şekilde -bilen bilir- adamın da doğumgünüydü. Kutlamadım bu sefer.
Neden; bilmem.
Artık "Seni seviyorum" cümlesinin bile anlam ifade ettiğini düşünmüyorum.
Kaybolduk. Eridik. Yittik.
Ve hiçbir şeyi bilmiyoruz.

10 Ekim 2015 Cumartesi

Parmak

Parmaklarım artık birbirine benzemiyor.
Bazısı şişmiş, bazısı ince..
Aşık olduğum zaman hepsi inceliyordu, o da tabii başka bir araştırma konusu...
Ama o parmaklardan kurşunlar boşalıyor.
Benimkilerden değil, başka parmaklardan.
Nasıl bakıldılar, törpülendiler mi hiç, o konulara girmeyelim.
Ya da girelim...
Hayatlarını bilmiyoruz bu katillerin; hadi bilelim..
Suriye'de ya da Irak'ta çelimsiz adamları toplayın, bir ordu yaratın.
Sanki hiç film seyretmedik: Yetmez kardeşim yetmez!
Sen istediğin kadar TIR'larla mühimmat sevk et..
İstediğin kadar vur, öldür, bak; yalnızsın.
Çünkü bir sürü gencin çocuğun ölümünden sen sorumlusun.
Diyordun ya, bağırıyordun ya: "Çocuklar ölüyor!" diyordun ya...
Sen kendi ülkenin Azrail'i oldun.
Tebrik.

Benim küçük ayak parmağı var (pinkie), kuaförler napalım bunu diyor; zira ne tırnak çıkıyor ne bir şey... Öyle kendi kendisine büyümesine karar verdik.

5 Ekim 2015 Pazartesi

kumarbaz

Son zamanlarda gördüğüm en iyi film 'The Gambler'. Biraz geç kalmışım, evet, ama evime "kavuşmuşken" güzel bir keşif oldu.
Dostoyevski'nin 'Kumarbaz'ından uyarlanma, William Monahan'ın senaryosuyla Rupert Wyatt'ın yönetiminde Mark Wahlberg zaten harikalar yaratıyor, görmek lazım.. John Goodman ve Jessica Lange gibi ustalar da cabası.. (Bazı 'kritikler' James Caan'ın oynadığı 70'lerdeki versiyonu tercih etse de benim oyum absofuckinlutely bundan yana!)
Hayatla nasıl kumar oynanır, buyrun seyrekoyulun...
Adam, tamam, kumarbazın önde gideni ama aynı zamanda edebiyat profesörü!
Her gün anfide Shakespeare'in ecdadından, Camus'nün 'Yabancı'sındaki sırrı ilk kendisinin keşfettiğinden filan bahseden, öğrencilerine hayat hakkında -özellikle yazarlık: (Dahi değilseniz yazmayın)- verip veriştiren tam bir "loser".
Ama amacı o zaten...
Kaybetmek.
O yüzden geceleri Korelilerin işlettiği kumarhanelere gidip onbinlerce dolar bayılıyor, üzerine dayak yiyor, bir de zenci mafyasına borçlanıyor, vs...
Paraya ihtiyacı var mı, yok tabii; ailesi zengin, arabası BMW, suit and tie guy...
Ha, büyükbabası halihazırda vefat etmiş, annesinden nefret ediyor, babasını tanımıyor filan böyle issue'lar var ama yetersizzzz. Adamın hali vakti yerinde, yayınlanmış kitabı bile var, çoksatan.
Gel gör ki hayata direniyor işte. Kabul etmiyor. Gidiyor, borcu için mafyadan dayak yemeyi seçiyor, annesinin verdiği parayı yine, ondan kurtulmak için, kumara yatırıyor.
Neyse, daha fazla teaser vermeyelim, bulunuz seyrediniz. Ve kaybetmeyi bilmek nedir, görünüz, tecrübe edemeseniz de...