27 Ekim 2012 Cumartesi

hele loy loy loy

Hani bayram?
Herkes birbirini yanlış anlıyor bu alemde. Anne-çocuk, baba-kız, karı-koca, evlat...
Hele bu memlekette. Herkes herkesi anlamamakla meşgul.
E, allah müstehakınızı versin. İstediğiniz kadar kurbanlar verin, ister açlık grevlerinde, ister keserek hayvan şekli, devam...
Kan götürsün hepinizi.
Sonra tebriklere gidin, gitmeyin, yapışın kalın, "O bana niye gelmedi, filanca beni niye aramadı" diye çemkirin durun.
Niye acaba?
Nefret toplumu olduk biz. Hepimiz birbimizden tek tek nefret etmeye başladık.
"Haa gerek kalmadı artık bayram ziyaretine zira Fiji'ye gidiyoruz biz bu bayram" muhabbetleri eskidi.
Fiji size geldi. Tam yanı başınızda.
Gidecek misiniz?

23 Ekim 2012 Salı

nazar değmesin sana

Amaaan, bugün mutlu uyandım. Ekimin sonu, gece yine şimşekler çakmış, gökler gürlemiş, ne gam: sabahında günlük güneşlik.
Güneş vurmuş yatağıma, halbuki battaniyeye bile geçmiştik, Zuzum pembe pembe geriniyor karşımda. Terasta aldık soluğu tabii. Hasar var mı? Yok, her şey yerli yerinde. Eh, o zaman bir de Orhan Baba koyalım, nispet.
Deniz mavisine dönmüş. Bulutlar Heidi'nin üstünde zıplayacağı şekil. Eee, daha ne?
Tamam, bir sürü sorunum var, o var bu var... Ama en güzel arkadaşımla, sevgili ailesiyle, en güzel annemle Bayır'lara, Çamlık'lara çıkmışız, kahvaltılar etmişiz, hatta öyle iyi gelmiş ki hepimize, canımız öğlen rakısı çekmiş; insan evladı daha ne ister?
Mutluysak mutlu olalım kardeşim!

19 Ekim 2012 Cuma

cry

Bugün ağladım. Çoook eski bir arkadaşım aradı çünkü; yazılarımı okuduğunu söyledi, "Neden kitap yazmıyorsun" bile dedi.
Ağladım bugün. Gazeteleri okurken eski zamanlara gitti aklım, hani bir de şimdi komik komik çemkiriyorlar ya bizden alıntı yapmayın diye, biz alıntılarla gazete çıkartırdık, onu hatırladım.
Bir başka eski arkadaşım aradı, kendinde değildi ama, saçmaladı durdu, "Bu mudur" dedirtti bana. Ağladım.
Konya'nın güzeli gidiyor Marmaris ellerinden. Seneye gelir ancak. Ona ağladım.
Canım ağlamak istedi.

18 Ekim 2012 Perşembe

kadınım

Ya en sevgili arkadaşımı evlendiriyorlar kardeşim.
Henüz kesin değil, ama biliyorum bizi ayıracaklar.
Öyle tınlıyor sesi.
20 yıl olmuş, tanıştık onunla. O zaman arkadaşımın arkadaşıydı, ötekinin kuzeniydi.
Sonra aradaki fazlalıklar gitti. Hoppaa, iki gönül birbirini anlar ya, öyle kanka olduk biz.
İçimden geçer, arar, ben ararım, söylemeden ne diyeceğimi anlar, nasıl olduğumu her daim bilir, bilmiyorsa şüphesi varsa da kontrol eder. (Çeşitli mecralardan:)
Annemi idare eder, sonsuz güzel "dinlenesi" nasihatler verir.
Canı ister, hediye alır, beni "Ayşemin süngüsü düşmüş" der, yemeğe çıkarır.
En azap yolda, taşınırken, o bana taşınır, yardımını esirgemez. Verir, verir...
Ben bir cümleye başlarım, o gerisini tamamlar yani...
Dön dolaş dünyayı, böyle arkadaş bulamazsın.
Ama şimdi biri onu bulmuş. Daha önce de buldular, tabii. Yüz vermedik.
Şimdi?
Bilirim ben bunun sonunu. Kaç kez başıma geldi.
Bir defa her gün aramayacak. Çınlata çınlata konuşmayacak. Sonra görüşmeler azalacak ya da şekli değişecek. "Merhaba nasılsınız, nasıl gidiyor?.." Amirle Harun şaka kalacak.
Aynı olmayacak. Eh, olamaz. Olmasın da.
O mutlu olsun, yeter.

15 Ekim 2012 Pazartesi

you do something to me

Bugün oğlumun doğumgünü. Yaşasaydı 21 olacaktı. 19 yılımızı beraber geçirdik. Dolu dolu.
Şimdi onun oğluyla birlikteyiz. Bu sabah güneş vurmuş yatağımızda şöyle bir gerindi, baktı, upuzun Zuzu, babasının gözlerinin karması yeşil yeşil... "Evet" dedim, "Bugün babanın doğumgünü. Sen onu hiç tanımadın ama çok haysiyetli bir kediydi."
Ha, bir de bugün benim evlenme yıldönümüm. Onun şerefine gelsin, ve tabii biricik Maviş'ime:
http://www.youtube.com/watch?v=Uc_rAX6z9Yc
P.S: E hadi bir de bu şarkıyı bana sevdiren vişne likörlü çukulataların sahibi kaybedene gitsin. Zira bugün onun da doğumgünü...

14 Ekim 2012 Pazar

kermit

Bir de böyle esmer, teni yanık olduğundan değil, dibine kadar esmer, kadınlar vardır.
Bunlar böyle yalnız takılır, beş saat oturup bir bira içerler, Mungan, Şafak filan okurlar.
Nedense talipleri çoktur. Yüzmeyi dahi bilmezler. Kurbağalama...
Abi biz neyin savaşını veriyoruz ya?

13 Ekim 2012 Cumartesi

rank

Aşkın rank'leri var di mi? Az, çoktan bahsetmiyorum; birini başka seviyorsun, ötekini başka.
İlk aşkımı ben sakladım, o hiç bilmedi zaten, küçüktüm, rüyalarım bilir.
Gerçek aşkla yüz yüze geldiğimde 17'ydim. İmkansız aşk. En çok aşk. Gözyaşları dökülesi, kitaplar yazılası aşk...
Ha, o biliyordu. Değiştirdi mi bir şey?
Sonra umutsuz aşka geliyoruz: Sürün sürün sürünebildiğin kadar. Küçül. Unufak ol. Paspas ol. Triplere, bunalımlara gir. Sevmiyorsun da üstelik, başka türlü.
Ama sana en güzel hediyeyi getiriyor, farkına varmadan: İyi aşk. Sana iyi geliyor. Lanet olası mutlusun. Hiç aklında olmayan bir şey yapıyorsun; evleniyorsun.
Ve kayboluyorsun.
Hadiiii tekrardan....
Eh, hepsini denedik, ne kaldı: Kötü aşk.
Sana kötü geldiğini, seni lime lime ettiğini bile bile aşk. Uzun tedavi süreci gerektiriyor.
Ama ne aşk...

9 Ekim 2012 Salı

gezegen

Dünyadan sıkılmak yeni değil. İnsanlardan da. Yaşadığın yerden, odandan, bakkaldan, vs.
Her şeyden sıkılabilir insan.
Ama kendinden sıkılmak deyince orada duracaksın -ki o da yeni değil...
Bir insan yıllarca evde kalmayı herşeye tercih edip, mekan bile değiştirdiğinde zaman içinde aynı kıvama geliyorsa, sorun mekanda değil. E, hiç olmadı ki.
Satürn transit geçiyormuş Akrep'ten, öyle diyorlar. Geçsin. O gitse de Merkür geliyor ya da zatı muhterem bir başkası... Geçiyorlar.
Geçmeyenlere bakacaksın. Bu tatlı sonbahar gecelerinde bile seni uyutmayan, "Deniz güzel ama boşver," dedirten, arkadaşlarınla buluşmaktan vazgeçirip TV'de, dahası sonra nette dizi izlettiren gezegen kim onu bulacaksın.

6 Ekim 2012 Cumartesi

göçmüş kediler bahçesi

Yalan değil...
Annem babamı seveli çok olmuş.
Mektuplar; belge...
En güzeli o el yazısı, mürekkep, rengarenk.
Bana öyle bir şey yazan bir adam oldu.
Bilge Karasu kitabının kapağına yazdı gönderdi.
Yeşil.
Ağladım okuyunca. Teyit etmek ister gibi arkadaşıma gösterdim.
Aşk diye bir şey varsa şayet, o kitabın içinde. Saklı.

5 Ekim 2012 Cuma

sıcak

Memleket çok sıcak. Savaşlar oluyor, bir sonrakine hazırlanılıyor...
Hayat sıcak. Ev sıcak. Dışarısı sıcak.
Ekimdeyiz. Denize giriyorsun, sıcak.
Beynimize mi vurdu nedir; herşey yine hallaç pamuğu gibi, darmadağın.
Yaşadığın yerde ne oluyorsa sende de o, demiştik Kaan'la yıllar önce. Eh, dağıttık...
Benim elimde çok sevdiğim, Yalancı Boğaz'lara uzayıp gittiğimiz, gecenin körü "Hadi gel" dediğinde elimde cheesecake ve votka atlayıp gittiğim, ama beni kardeşiyle bile tanıştırmayan biri var.
Oğluyla muhabbetinden benimle konuşmaya fırsat bulamayan, aynı kaderi yaşayan işsiz sevgili arkadaşım var.
Çalıştığı saçma yerde bir de tavşan besleyip kendini daha da şirin gösteren yakışıklım var.
Sanırım daha sıcak olacak...

1 Ekim 2012 Pazartesi

sen ne dersen de

Bu gece (sabah) bir Can'la karşılaştım. Nasıl teklifsiz; "Naber?"
Ben zaten her acının tiryakisi olmuşum... Yürüyorum öyle. Sabah sabah. "Naber?"
İyi valla, sen nasılsın. Kaç yaşındasın. Beni geç, naparsın?
Yok.
Ama "Seni eve bırakayım"lar var, "Ne güzelsin" var.
Aman da hanimiş...
Valla hala Can travması mı, ben mi çok İstanbulluyum; bilmiyorum ama bunlar zayıf be usta.