20 Nisan 2016 Çarşamba

karınca kararınca

Uyuyamamak kadar kötü bir şey yoktur; yıllarca insomniac olarak devam edebildiğim için bilirim.
Gecenin körü başlar kediler kavgaya- kavga demeyelim de- bütün ışıklar sizindir.
Ertesi gün sen uyan bir karınca saldırısına. Nası yani?
Demleyelim mi gömelim mi...
Öyle böyle değil, eve her yerden giriş yapmışlar, yol çizmişler mutfağa kadar ilerlemişler.
Nerden çıktılar, hiç fikrim yok.
Zuzu zaten, bana ne diyor ama mama tabağında karıncaları bulunca, geldi beni uyandırdı.
Mav da mav.... Üstüme tırmanmalar, Shombililer...
Hayvan haklı.
Kalktım gittim markete, 'en iyi karınca yemi?' 2 adet 15 lira.
Dalga mı geçiyorsun usta bizim ev istila.
Anneme danışayım dedim, 'Türk kahvesi dök' dedi.
Döktüm. Bizim karıncalar çok sevmez mi kahveyi..
Levent Hoca'ya sordum, 'Kızım deli misin onlar kahveye bayılır, evi sirkeli suyla sil' dedi.
Valla işe yaradı.
Ama en çok bugün eczaneden aldığım 'karınca maması' işe yaradı. Günahı boynuma.
Zaten prospektüste 'hamdileri' de (hamamböceklerini) beslediği yazıyor, sıçtık.

8 Nisan 2016 Cuma

alcoholist


Bu terim benim değil Levent Hoca'nın. Marmaris citizen Hocamız, ki kendisi Tayland'dan beş parasız -9 derece İstanbul'a ayağında tokyolarla inmiş ve survive etmiş bir kişidir, diyor ki "Ayşe biz alkolik değiliz, alkolistiz."
Şimdi bu ne demek?
Sevdiği için içen demek. İhtiyacı olduğu için değil.
"Social drinker" değiliz tabii; bir elimizde şarap kadehi kokteyllerde kah kah kih kih tanımadığımız insanlarla sohbet etmeye çalışmıyoruz.
Ama bazen tatlı tatlı içiyoruz, bir öğlen rakısı olsun, bir akşamüstü birası, votkası..
Bazen ağır takılıyoruz, öyle icap ediyor çünkü, alıyoruz bir şişe Jack'i gömüyoruz.
Bazen teknede, zaten sallandığından mütevellit, hiçbir şey içmiyoruz, kendimizi denize bırakıveriyoruz.
Velhasıl biz içki içmeyi seviyoruz.
E şu aralar da toplumca ihtiyaç var galiba, yüzde 100'ümüz evde oturduğundan...
O zaman rahmetli Bukowski'nin kulakları çınlasın: "I drink to all my friends!"