30 Eylül 2014 Salı

hunting high and low

80'lerde genç olanlar bilir; "Here i am.." diye başlayıp bizi bulutlara sürükleyen A-ha'mız vardı..
Çok güzel bir ergenlik dönemi geçirdiğimi söyleyemem. Ama o şarkılar, hayat kurtarırdı.
Şimdi bizim karşıki "ingiliz turist restoranı" paso onları çalıpduru.
Duran Duran'lar, Cindy Lauper'lar gırla.. Wham bile var. Hatta daha eski, Man at Work..
Hayat bana bir şeyler demeye çalışıyor ama çözemedim henüz.



26 Eylül 2014 Cuma

evlenmek kadını özgürleştiriyor

Öyle valla ülkemde...
Ben kendimden biliyorum; müstakbel damatla annemlerin evine gittiğimizde banyoya girdim ve gördüm aynı havluları, duş aparatlarını vs...
Kapıyı açıp koşarak nasıl sarıldığımı ben bilirim; "Sen hala buradasın di mi" diye...
Biz öyle yetiştirildik: Evlenmeden evden çıkılmaz.
Şimdi benim bir temizlikçi hatun var misal, pek mutsuz... Kocası içip yiyor anladığım kadarıyla, bir de kayınbiraderiyle yaşıyor. Anneme de geçenlerde çıtlatmış, aslında imam nikahlıymış.
Görsen, bir içim su, genç kadın, ama ayrılıyor mu "sözümona" kocasından?
Çünkü nereye gideceğini bilmiyor.
Anne babasının yanına dönmek istemiyor.
Çünkü o daha beter, esaret.
En azından orası kendi evi, kocası, benimsiyor, yutuyor, oturuyor, uyumuyor, ağlıyor...
Ben boşandığım zaman kendimi ne kadar "boşa" aldığımı anladım.
Dayamışım sırtı küreğe, ooh, sanıyorum ki her şey güzel olacak.
Faturalardan filan bahsetmiyorum.
Psikolojik bir "dayanma" şekli bu.
"N'olursa olsun, o yanımda ya," şekli.
Eh yanında artık olmayınca mecburen dikiliyorsun.
Ve işte o zaman, gerçekten özgür oluyorsun.

23 Eylül 2014 Salı

patatesi kızartmışam...

Kadın sabaha karşı kalkıyor, mutfağa geçiyor, patatesleri bir güzel doğruyor, yağı ısıtıyor, atıyor patatesleri içine, kızartıyor, yiyor.. Sonra kızgın yağı gidip yatakodasındaki kocasının başından boca ediyor!
Bizim yazıişlerinde en ilginç bulduğumuz üçüncü sayfa haberlerinden biriydi bu. Uykusunda mı planladı, kalktı canı patates istedi de aklına mı geldi, kimse bilmedi.
Ama cana bir yerde trak geliyor, o kesin.
Misal, benim karşı komşu... Yıllardır her daim kocasıyla ölesiye kavga edipduru.
Tamam, eşler kavga eder de, camları yaz kış açar mı kardeşim bütün mahalle duysun diye?
Kadın sesini duyurmak istiyor.
Belli ki dışarı çıkmıyor. Belli ki kocası onu aldatıyor. Belli ki mutsuz.
Ama bağırıp çağırmayı, avazı çıktığı kadar küfretmeyi, adamın bütün "işlerini" camları çerçeveleri açıp ilan etmeyi seviyor.
Boşalıyor sonra. Hop, ikinci sahnede kadını balkon duvarlarını boyarken görüyoruz. Ya da battaniye yıkarken, ve yağmurda bekletirken...
Artık hepimiz anasını, bacısını, şürekasını biliyoruz. Haykırıyor çünkü.
Adam sessiz. Dinliyor. Birkaç saat. Sonra belki kapıyı çarpıp çıkıyor. Ya da sevişmeye başlıyorlar, o kadarını bilmiyoruz..
Nedir bir kadını "Ben kendimi asacak hale geldim lan!" diye gecenin bir yarısı konuya komşuya bağırttıran?
Nedir uykusundan uyandırıp patates kızarttıran, kocasını yaktıran?
Amaaan, deyip pencereleri kapatmayın.
Ruh hastası, deli demeyin.
Kadının derdi var.
Anlatmak istiyor.
Bu ülkede neredeyse bütün cinayetler boşuna ekmek bıçağıyla işlenmiyor.

20 Eylül 2014 Cumartesi

çelik bilek

Bilek sıkıntı çekiyor..
Muhtemelen hem kadınlarda hem erkeklerde...
Şöyle bi gül dudaklı lazım..
Şöyle bi geniş omuzlu lazım...
Nerdesin aşkım?
Gümüşlük'te, Çeşme'de, Alaçatı'da filan sürtüyorsan hiç gelme.
Türkbükü hiç demiyorum.
İstanbul'da Gaga'ya gidip de Neil Young'u görmediysen gelme.
Çünkü Marmaris hiç.
Gelme.
Bak, annem sakatlandı zati, bana sakat hatıraları getirdi.
Neymiş, yeni aymış, bu ayda bizim ailede mutlak bir sakatlık oluyor arkadaş.
Kemik cinsinden hem de.
Ya benim omzum kırılır, ya annem iki basamağı geçemez...
Ya da benim öteki omzum kırılır...
Ama yüzmeye devam.
Kemik dediğin nedir; iki çorba, bir alçı, birkaç hareket, iyileşir.
Saplanmasın da kalbine, ciğerine, neme lazım...
Lazım.

15 Eylül 2014 Pazartesi

yersen gari

İstemiyorum kardeşim, istemiyorum!
Bir erkeğe bunu anlatmak için başka ne yapmak lazım?
Tamam, çıktık akşam beraber, içtik içkileri, yedik yemekleri, sonra geldi bar faslı, hadi katıl zoraki, ama nereye kadar?
Ben evime dönüp kedimle kucaklaşmak istiyorum, seninle değil!

Biz ne zaman aptal olduk?
Ya da siz bizi ne zamandır aptal zannediyorsunuz?
Geçenlerde arkadaşım geldi gezmeye, barda onu terk ettim diye kızdı, artık konuşmuyor benimle.
Erkek tabii bu.
Geçenlerde arkadaşım geldi tatile, pansiyon filan ayarladık, "Benimle kalmadıkça ne fayda" dedi, çıktı, gitti.
Allah allah...
Hatta hoppala!
Noluyo lan? Akıdeş dedik diye...
Töbe töbe...


7 Eylül 2014 Pazar

fargo

Geçen gün biri bana, ya da ortaya, dedi ki "Yaptığımız şeylerin ne önemi var ki, tarihte iz mi bırakacak?"
Bırakmaz tabii.
Bıraksa biz olmayız. Einstein filan oluruz.
Ama ne farkımız var?
Savaşlar, misal..
Onca dövüşmüş insanoğlu, hepsinin annesi çocuğu vardır herhal, yok yere gidipduru.
Şimdi sen hangi izi bıraktın acaba?
Annende mi, henüz yaşayan babanda mı?
Sen de bir çocuktun, doğdun, eğitildin, sevildin, yetiştirildin..
Ne farkın var?
Niye ölüyorsun, sen??

Ya da başka minvalde iz bırakmak istiyorsan hayatta, mesela sinemayı dene..
Robin Williams bile öldü deme.
"Goooood Morning" to you all....

Peki napacaz biz, sıradan kullar,
Fargo'nun Minnesotta'sında sürüp gidenler?
Her hayatın bir değeri vardır elbet.
Ama bazılarınınki ... Ne bilelim,

Herkes bir anneden ve babadan doğuyor. Yaşamak için çabalıyor.
Kimi, mesela savaşa, ölmeye, bile bile gidiyor.
Hayat çok mühim değil o zaman. Her an vazgeçilebilecekse...
İnsan öldürmeye değmez yani hayat...

1 Eylül 2014 Pazartesi

iki kedinin hikayesi

Biri şehirli, ama sokaktan bulma, karman çorman renkleri. İsmi Minnoş.
Ötekisi safi Van kedisi. Yeşil gözlü fakat annesi de babası da Van.
Bunlar buluşurlar her yaz.
Önce çemkirirler birbirlerine.
Sonra yemek paylaşım yaparlar. Biri aşağıda, öteki yukarıda.
Çatıda gezerler beraber, malum dışarı çıkmaya izin yok.
Centilmen Zuzu, Minnoş'u ağırlar velhasıl...
Kimse bilmez onların hikayesini.
Biri yetim, öteki Maviş'in oğlu, ama bilmiyor bile bunu.