31 Mart 2014 Pazartesi

harita

Manyak bir seçim maratonundan geçtik.
Kiminin elinde tapeler, kiminin belgeler...
E, noldu?
Yine aynı şey oldu: Yolunu yapan kazandı.
Yolmaktan geçiyor demek.
Ben ona üzülmedim, ne üzülecem..
Asıl haritayı her haber kanalında görünce üzülüyorum.
Kıyılar, batı, kırmızı, güneydoğu masmavi ve orta sapsarı.
Ayıp la!
Hepinize ayıp. Hepimize ayıp!

28 Mart 2014 Cuma

ferah feza

İnsanın içinde yaşadığı toplum, kendisine de sirayet eder. Ya huzurludur ya kavgalı, ya sorunludur, öfkeli ya da barışık.
Şu son günlerde yaşadıklarımız herhalde hiçbirimize fazla seçenek bırakmıyor.
Tamam, seçim tansiyonu diyelim, 12 yıldır iktidarda olan bir partinin, özellikle Gezi olaylarından beri bunca "öfke" toplamış olduğunu bir kenara koyalım, ama hiçbir seçim, genel seçim bile, böyle ateşli geçmedi.
Bunda kuşkusuz twitter, youtube kapatmaların, ölen çocukların, polisin şiddetinin, yargının çaresizliğinin de payı var.
Ama ben bir kez daha İstanbul'dan taşınmakla, yazıişleri gazeteciliğini bırakmakla ve bunu yapabilmekle ne kadar şanslı olduğumu anladım.
Zira burası, Marmaris, ferah feza... En sinirinizi bozan şey seçim minibüslerinin gürültü kirliliği, bundan ibaret.
Oysa eskiden olsa, "gastede" onu mu koysak bunu mu koysak, onu acaba nasıl evirip çevirip de yayın yasağından kurtarsak, buna ne kadar yer versek, nasıl görsek; diye saçma sapan düşünüp kendimi ve etrafımdakileri yoracaktım, üstüne bir de kabuslar görecektim bol tayyipli, hakan fidanlı, vs...
Şimdi "gasteci" arkadaşım Nagehan diyor ki, misal, "Siz vatan hainisiniz."
Destur... En yakın komşuna "fake" savaş açmayı dört üst düzey görevli tartışırken bu hainlik olmuyor, bunu yayınlamak, üzerine konuşmak, yazmak oluyor?
"Gastecilik" çok tehlikeli bir iştir. Muhabirlerin yaptığı işten bahsetmiyorum, o ayrı; asıl onların getirdiklerini her gün bir masada değerlendirip nasıl yorumlanacağını, nasıl yansıtacağını bilmek, buna karar vermektir tehlikeli ve zor olan.
Ben şimdi, açabildiğim twitter'ımla, girebildiğim sitelerle, okuyabildiğim gazetelerle "dışarıdan" bakıyorum artık.
Ve yorumu içinde olmayıp da benim gibi "ferah feza" dışarıdan bakanlara bırakıyorum. Belli ki içeriden çok "net" gözükmüyor...

22 Mart 2014 Cumartesi

yaz dostum

Memleketin bütün bilmemnerelerini gezdin.
Tuttun defter, kitap.
Umarım.
Yazmışsındır; kara kaplı defterine, "Şu, şu, şu bir daha buraya giremez!" diye talimatlar yağdırmışsındır.
Hönkürdüğün kadar su içmişsindir, belki ılık açık çay..
Önünde binler, onbinler, tezahüratta...
Kolay değil.
Ne söylüyorsun onlara?
"Sakin" mi, "Biz temiziz" mi, "Merak etmeyin, hepsi cezasını bulacak" mı, "Herşey yoluna girecek" mi?
Yok.
"Ben anlamam" diyorsun, "ben dinlemem."
Peki.
Anlatalım o zaman.
Bıkmadan, yorulmadan, bir kez daha:
Seni sevmiyorlar, ona içerliyorsun.
Neden biliyor musun; sevilebilirsin çünkü!
Gücünü nasıl kullandığına bakar.


17 Mart 2014 Pazartesi

kaos

Biz birbirimizi sevmiyoruz.
Neden, bilmem; belki tarihten gelen bir mirastır, belki memleketin bugünkü dünyaya ayak uyduramamasıdır.
Ha, çok mesajlaşıyoruz, gülücükler gönderiyoruz, tweet'ler atıyoruz ama sevmiyoruz.
Hangi ara koptuk böyle?
Hangi darbede, hangi seçimde, hangi "mahalle" kavgasında?
Ben şahsen kime hak vereceğimi şaşırmış durumdayım.
Biri diyor; "O bana zamanında bunları söyledi", öteki "İyi ama, o da aslında böyle..."
Ne yapacaksınız kardeşim? O önemli.
Bırak, herkes konuşur, sen yap.
Sus, herkes bir şey söyler, sen yap.
Velhasıl, bırakalım herkes her şeyi yapsın.
Kaostan güzellik çıkar.

10 Mart 2014 Pazartesi

hadi bakaan

Ben artık ne yapayım?
Kanatlarımı altıma alıp uyuyayım mı?
Yazılarımı kütüphanenin derinlerine itip yatayım mı?
Çıkın, dışarı çıkın.
Okuyun, söyleyin, okutun, haykırın!
Biri dışarıdaysa, birdir, yanınıza katın.
Arkadaştır, hemdir, heptir.
Soldier of Fortune'dur, Annem Annem'dir..
Hepiniz, hepimiz, lanet olsun, biriz.

6 Mart 2014 Perşembe

yalnızlığım

Ben misafir severim.
Ağırlamayı da, yemek yapmayı da, hoşbeş etmeyi de, vs...
Ama kalıcı olanını değil.
Yan yan yerleşmeye çalışanları hele hiç.
Yıllardır yalnız yaşıyorum. Maalesef başıma çok geldi.
Belki fazla iyi niyet, belki kendin gibi zannetme hali...
Ama dersimi alalı çok oldu. Özellikle Kadıköy'den -ki o sevgilimdi.
Git, diyemezsin. Sinyal göndermeye, ima etmeye çalışırsın, anlamaz (ya da anlamazlıktan gelir).
Senin yeyip içip müzik dinleyip eğlendiğini görünce sanır ki, sabah seni o sinir olduğun kettle sesiyle ya da radyoyla uyandırabilir.
Yatağına kıvrılabilir.
Her şeyini kullanıp arkasında nahoş izler bırakabilir!
Bazen bilerek yapar bunu; tıraş bıçağı, diş fırçası, çorap, şarj aleti gibi.
Eeeeh! Arkadaşlık da bir yere kadar!
İnsan bazen yalnız olmak ister.
Ben hep yalnız olmak istiyorum. Trafiğime kimse karışmasın, Zuzu'dan başka.
Ve şöyle bir laneti hak etmiyorum: Yalnızlığınla öl o zaman!

2 Mart 2014 Pazar

catwalk

Kediler sevişmeyi beceremedi, biz mi yapacağız?
Yol gizli, gizli...
Camdan aşağı bakıyorum, duyuyorum, Zuzu da duyuyor.
Birbirlerini ne kadar çok "arzuluyorlar".
Yol gizli...
Ne kadar miyavlarsa biri, öteki o kadar geri saldırıyor.
Erkeksen bittin.
Dişiysen, miyavla miyavlayabildiğin kadar.
Yol gizli, gizli...
Ben, misal, sevişirken çok tutmam kendimi.
Kedilerin nasıl seviştiğini de seyretmiş biri olarak...