30 Mayıs 2016 Pazartesi

saul'un oğulları

Bugün Saul'un Oğlu'nu seyrettim.
Yabancı dilde (ne demekse) Oscar almış.
Macar yönetmen Lazio Nemes neredeyse tek kamerayla çekmiş bütün Nazi katliamını.
İzlemeyenler için şöyle anlatayım; Sonderkommando diye 'ayırdıkları' bir birlik var Yahudilerden ve onlar neyle mesul biliyor musunuz?
Kendi soydaşlarını soyup gaz odalarını temizlemekle.
Sonra kalanların küllerini, adını yeni öğrendiğim Sola nehrine küreklemekle.
Saul bi Macar. Sonderkommando. 'İşi' gereği yine soyuyor, vs. 
Ama temizliği yaparken bir nefes duyuyor.
Bir çocuk. Hayatta kalmış. 
Hemen öldürüyorlar tabii çocuğu (bu bi mutlu film diil) ama kendisi de esir olan doktor Saul'a zaman veriyor; doğrudüzgün gömmesi için.
Bu çok önemli çünkü ötekiler, ne duası, aynı çukura atılıyor.
Saul haham bulmak uğruna neler yapıyor, artık gerisini siz seyredin.

İkinci Dünya Savaşı filmlerinin fanatiğiyimdir. Çünkü bence insanın insana yapabileceği zulmün top noktasıdır.
Peki neden Piyanist'i seyrettiğimizde ya da Er Ryan'ı, Nusaybin geliyor gözümüzün önüne. 
Biliyorum siz istemiyorsunuz. Siz (kimseniz) Ryan'ın da ölmesini (pardon şehit) Piyanistin de bi daha çalmamasını istiyorsunuz.
O zaman bi vakit ayırın Saul'u seyredin.
Olmayan oğlunu küller arasından nehre taşıyın. 

22 Mayıs 2016 Pazar

eskidendi

Bugün pazar.
Eskiden pazarları banyo yapardık. İlla.
Kamyonetin arkasına atlayıp pikniğe giderdik.
Çember çevirir top oynardık, ip atlardık.
Evdeysek bütün gazeteleri okur, bulmacasını da çözerdik.
Sonra gelsin börekler...
Şimdi napıyoruz?
Şehit gömüyoruz.
Başbakanlıktan şutlanan adam 'Ben iyi görev yaptım şahitlik eder misiniz' diye haykırıpduru.
CHP desen, laiklik şovu yapıp AKP'nin ekmeğine tereyağ sürdü.
Bu pazar herhalde en mutlu evinde ellerini kavuşturmuş oturan Erdoğan'dır.
Ama o ne ip atladı, ne de bulmaca çözdü.


18 Mayıs 2016 Çarşamba

acılar biter mi eyyy Yehova

Bu sabah kapı ziline uyandım. Hoppaa, bu saatte benim kapımı kim çalar - bu arada saat 11...
Kafamda hala yıldızlar uçuşurken indim merdivenleri, baktım delikten, iki şık beyefendi. Allah allah..
Açtım, 'Wow' dedim, 'a sight for sore eyes' (iç ses)...
'Ben David' dedi bi tanesi, 'Bu da kardeşim George.'
Ne güzel.. Buyrun, çay için bişey için.. (hala iç ses, zira rüyamın devam ettiğini düşünüyorum)
'Sizin için bir broşürümüz var' dedi, gösterdi: Acılar bir gün biter mi?
Haydaaaaa! Beni mi buldunuz kardeşim sabah sabah bunu soracak! Tam adresine geldiniz bravo.
Uyandım tabii, rüya bitti.
'Nasıl yani' diyebildim. 'Greenpeace filan mı? Ben üyeyim zaten.' (Benim akıl da her durumda nasıl hayvanlara çevreye kayıyorsa artık...)
'Yok' dedi çocuk, güldü. Aman da hanimiş (still iç ses).
'Biz Yehova şahidiyiz.'
Aaaaa dedim, anlaşıldı (bu sefer dış ses).
'Biliyor musunuz' diye gülümsedi.
Evet, dedim, teşekkürler ilgilenmiyorum. Size iyi şanslar.
'Peki' dedi kibarca akıllı çocuk, öteki kapıya yöneldiler.
Kapıyı kapatırken bi yandan gülüyorum 'hah Marmaris'in bi Yehovası eksikti' diye, bi yandan da acıdım çocukların haline.
Sonra düşündüm, ya keşke ben bunları takip etseydim, Marmarislilere Yehova şahitlerini nasıl anlattıklarını izlemek çok eğlenceli olabilirdi.
'Hanfendi biz Yehova şahidiyiz.'
'Kiim? Şahitlik neyin yapmam ben. Napan ben Yehovayı!'...


8 Mayıs 2016 Pazar

çocuksuz anne

Bugün anneler günü.
Ben de bu hafta anne olamayacağımı öğrendim.
Üzülmeyin, zaten niyetim yoktu.
Aslan gibi yeğenlerim var benim.
Komacan Zuzum var.
Babanneyim.
Daha nolsun?
Ama bi e şıkkı yakışırdı be.
Bi seçenek, doğurma tecrübesi, koku....
Yok, olmadı.
Bu hayatta en azından.
Ama severdim ben onu herşeyden güçlü.