Oya Baydar'ın pek sevdiğim bir romanı vardır: Kedi Mektupları.
12 eylül sonrası birbirinden ayrı düşmüş, siyaseten sürgün edilmiş insanların, birbirlerine kedileri aracılığıyla yolladığı "mektuplar"...
Kediler nasıl mektup yazar? Sürünür. Koku bırakır. Bu en büyük akrabalarında da böyle; aslanlarda, kaplanlarda... Mekanı işaretleyip hükümdarlığını ilan etmekle kalmaz, haberleşir birbiriyle kediler.
Maviş öldükten sonra mahalledeki kediler bana resmen "taziye"ye gelmişti. Yok, daha kafayı yemedim, dalga da geçmiyorum.
Moda'daki evin iki sokak ötesindeki antikacının tasmalı özgür kedisi olduğunu sonradan anlayacağım, daha önce varlığından dahi haberdar olmadığım bir Van kedisi çıkageldi önce.
Apartman kapısını açarken benden önce fırt diye daldı, benimle beraber daireye girdi, Maviş'in eskiden oturduğu kanepeye konuşlandı, yalandı gayet sakin ve uyumaya koyuldu!
Tabii ben "Allahım, bana ne demeye çalışıyorsun" triplerindeyken, bir saat sonra filan uyandığında kendisine yemek ikram ettim, şöyle nezaketen bir iki lokma yedi, kapının önüne gitti, aç dedi, açtım, çıktı gitti...
Sonra evin ortak arka bahçesinde daha önce görmediğim bir kedi tezahür etti. Ya, valla yalan söylemiyorum, bu da bir Van kedisiydi!
Benim taşlığa tırmandı, mırın kırın etti önce, sonra yaltak yaltak... Konuşuyor mütemadiyen. Yemek koydum önüne, bir güzel sildi süpürdü. Bizim azgın sarmanlardan biri ufukta belirince "Git!" dedim, uyardım onu, "evine git..."
Kaçtı gitti. "Tamam" dedim, "tanrılar bana yeni bir Van kedisi göndermek istiyor." Hatta bunu gazetedekilere de söyledim, bana "Ha, tamam Ayşe sonunda delirdi" cinsinden baktılar.
Ama ertesi akşam beni kapıda her daim sokakta beslediğim "Çoraplı" adını taktığım tekir karşıladı. O da aynı şeyi yaptı; benimle beraber içeri girdi, Maviş'in koltuklarından birine oturdu, pencereleri kokladı, evi tavaf etti, sütünü içti, sevdirdi bir iki, çıktı gitti...
Şimdi sokakta beslediğim çok hayvan var ama en birinci "görevim" Karagöz. Ona ne zaman yemek indirsem, yemekten çok başka şeylerin derdinde olduğunu artık anlıyorum.
O benim paçama sürünmenin derdinde. Koklamanın. Belki Zuzu'ya bir mesaj yollamanın. Ya da ondan bir mektup almanın.
Bayıldım.
YanıtlaSilEh, ben de iade-i ziyaret yapayım dedim. Köpek ve çocuk versiyonu namına. :)
Silhttp://kopeklerveinsanlari.com/2013/03/10/cocuklarla-kopek-diyaloglari/
nesli tanıdığım en iyi köpek yazarlarından... nasıl gezdireceğini de biliyor nasıl oynayacağını da:)
SilKedilere dokunamıyorum, emme lakin bu yazıdan sonra kedicikleri mıncıklayıp yanaklarından makas alasım geldi:) çok yaşa Ayşaaa:))
YanıtlaSilbir söz vardır elifcim; bir kedinin yüzü yanağına değmeden, o "purr" sesini duymadan, yaşamış sayılmazsın... tavsiye ederim:)
Sil