22 Ağustos 2012 Çarşamba

suicidal

İşte herşey böyle olur; kahrolası bir havanın kararttığı kahrolası bir güne gözlerini açtığında, gök gürlerken yağmur eşliğinde, panjur takırdarken, kafanda hala birinin ölü yüzü vardır, rüyadan kalma; kabustan.
Banyoya girersin, sıcak veya soğuk suyun seni kendine getireceğini -ne demekse- bekleyerek.
O gürültüyü duyarsın. Şimşeklere yorarsın. Sonra muzip muzip, "Hadi canım," dersin, aklının köşesinden bir silah sesi duymuş olabileceğini geçirirken.
Herşey böyle kararır. Şarkı söyleyemiyorsundur banyoda, halbuki hep söylersin.
Sonrası standart: Kahvaltı, gazete, TV...
Ama hayır, bu sabahı farklı kılan bir şey vardır. İçte, derinde, nefes almanı engelleyen. Bekliyorsun.
Çığlık geldi işte. Sonunda güne adını, anlamını veren şey belirdi kapında. Kaçamazsın.
Tam yukarıda duruyor, senin kahrolası banyonun üstünde sen kahrolası kabuslarından yıkanmaya çabalarken, başkası o tetiği çekiveriyor işte. Hiçbir yere kaçamazsın.
Ardından teselliler, ağlamalar, yakarışlar... Kulaklarını tıkayamazsın.
Sen de bakıyorsun olay mahalline; merak mı, yardım mı, bacakların seni yukarı kata taşıyor, o notu okumadan yapamazsın.
Giriyorsun içeri, bir iz, bir kanıt, işte; mektubu görüyorsun, şarap şişesini, yarım, banyoya giremezsin.
"Tüfek" diyor polis, sen olsaydın nasıl yapardın, düşünmeden edemezsin.
Anneye sarılmak istiyorsun, "Anla" demek, "Kabul et" demek.. Kendi annene sarılmak istiyorsun aynı anda. "Ben değilim" demek... İnandıramazsın.
Hadi gir evine, yat uyu karanlık köşende. Bir daha uyan ve bu başka bir gün olsun.
Yapamazsın.
O akşam sen de açıyorsun bir şişe şarap. Konuşuyorsun onunla ilk ve son defa.
"Neden eve geldin? Ve biz niye daha önce hiç konuşmadık?.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder