22 Ocak 2012 Pazar



Bölüm 7

Can sonra İstanbul’a geldi. Bodrum’dan. Adapazarı’na dönmeden önce. O gelmeden geleceğini biliyordum. Önce hayalimde canlandırıp durdum, Marmaris’teki o muhteşem geceyi. Evdeyiz. Annem aşağıda. Bu, hiç teklifsiz, “Nasılsınız teyze” diye girdi lafa, oturdu kadının yanına! Anne şaşkın. Sevmedi Can’ı. Hiç sevmedi.

Sonra yukarıdayız, benim odamda. Ben de onun kadar korkusuzum onun yanında. Beni duvara yapıştırdı soyarak. Sonra yatağa taşıdı. Yatağıma… Rüya yatağım. Tepesinde hala nazar boncuğu sallanan, Marmaris yatağım.

Aynı anda orgazm olunabiliyormuş meğer. Çok güzel bu Can. İstanbul da çok güzeldi Can’la. İstiklal Caddesi, Kadıköy, Moda… Ali’nin dondurmasını yedirdim zorla, “Yemen şart bunu” diye. Koço’ya götürdüm, Saki’ye, Karga’ya…

Bir akşamüstü esti buna, “Ben çıkıp hava alacağım biraz” dedi, kalktı gitti. Sonra beni Moda İskelesi’nden arıyor. “Gel.”

Gitmez miyim… Koşa koşa. Moda Caddesi Ayşe’yi öyle koşarken görmemiştir. “N’oldu?”

Kahve içiyor, yanında nargile. Garson çocuğu da kafalamış, Mustafa, sohbet ediyor. “Nedir?” Yedik, içtik, en son yağmurda eve kadar koşuyorduk. Kötü yüzünü gördüm o zaman Can’ın. Kötü bakan gözleriyle tanıştım. Eve girdi, banyoya, aynayı parçalayacak, fayanslara vura vura ağlamaya başladı. Sarıldım. “Nedir?”

Cama gitti, atlayacak! Kapıyı kilitledim, anahtarı sakladım. Nasıl bir güç geldiyse bana o anda, aldım savurdum kanepeye. “Burada yatıp uyuyacaksın!”

Uyudu. Ertesi sabah tekrar bir melekle karşı karşıyayız. “Ayşe, seni çok üzdüm mü? Sırtım niye mor?”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder