9 Mart 2012 Cuma

Post-travma II


Kadınlar Günü’nü idrak ettik. İlk defa tv’de yayınlanan o araştırma sonuçlarına dikkatle baktım. İşte; yüzde 1 polise gidiyormuş şiddet gördüğünde, üniversitelisi daha az dayak yiyormuş, çoğu kadın kimseye anlatmıyormuş vs. Kanal değiştirmeyi denedim de nedense her yerde karşıma çıktılar. “O kadınların” fotoğrafları.
En çok ne var o fotoğraflarda… Acı, şüphesiz; pişmanlık, nefret… Ama hiçbiri tam karşılamıyor değil mi? Hayal kırıklığı, umutsuzluk, şaşkınlık, bir boşluğa bakma hali…
Tecavüz gibi bir şey bu aslında. Çünkü yine aynı şey, iradeniz, elinizden alınıyor. Siz yoksunuz dayak yerken. Karşı koyamıyorsunuz. Zavallısınız. Yalnız.
Geceler boyu sanrılar görmeyi, yumruklarım sıkık uyanmayı hadi bırakayım; hala kapıların kilidini, çantamdakileri, ne bileyim, ocağı, defalarca kontrol ediyorum. Arkadaşlarımla çok sık görüşmüyorum artık. Arayanlara bazen kendimi yalan söylerken yakalıyorum: “Haa, iyiyim. Senden naber?”
En fenası terleme ve üşüme nöbetleriydi; onlar geçti. Korkudan sonra yerini nefret alıyor galiba. Bir süre sonra da “önemsizlik”. Kendini suçlamanın da getirdiği bir nevi kabul etme durumu.
Ama “güvensizlik” geçmedi. Ki ben, o yüzde 1’e de giriyorum, üniversiteli klasmanına da… Kime güvenirim ben bundan sonra?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder