Tamam, hepimiz sabah uyanıyoruz, zar zor, sıcak yorganlarımızdan sıyrılıyoruz, kahvemizi portakalımızı içip sandviçlerimizi elimize alıp, şemsiyelerimizle düşüyoruz yollara...
Kimimiz işe kimimiz alışverişe, bankaya, arkadaşa, mahalle kavesine...
Ben bu rutini yapmıyorum üç yıldır.
Ben de uyanıyorum, tabii, kahvaltıdan önce salon penceresini açıyorum ki güneş girsin hem Zuzu güneşlensin hem Meno (menekşe).
Sonra odaları havalandırıyorum, bir bir. Televizyonu müzik kanalına ayarlayıp, ayıptır söylemesi, banyoya dalıyorum..
Döndüğümde erken kalktıysam şayet İsmail Küçükkaya'nın sabah haberleri açık oluyor, geç kalktıysam Ayşenur Arslan'ın Medya Mahallesi'ne takılıyorum..
Yumurta, çay may derken interneti de şöyle bir tarıyorum; kim ne yazmış neetmiş hesabı..
İşte memleketin haline vakıf olmak bu kadar kısa ve net sürüyor. İşin içindeyken öyle değildi oysa:)
Misal; bu son operasyonu hepimiz twitter'dan iki gün önce öğrenmedik mi?
Cumhurbaşkanı bizzat çıkıp ertesi gün sinyallerini vermedi mi?
İnsanlar geceyarısı gidip de gazete önünde toplanmadı mı?
Artık kimsenin ajan olmasına filan gerek kalmadı. James Bond filmlerine paydos. Gazete çıkarmaya hele hiç gerek yok. Muhabirlik beş para etmez. Astrolog bile olsan iş bulamazsın.
Öyle bir "büyük komedi" içinde yaşıyoruz ki...
Ben üç senedir evde oturuyorum. Her şeye hakimim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder