Bazen seyrettiğiniz bir film, okuyabileceğiniz 50 kitaba bedeldir.
"A Thousand Times Good Night"ı geç buldum, kaybetmedim: Yönetmeni Erik Poppe, pek sevdiğim Juliette Binoche oynuyor. Hararetle tavsiye ederim, hani yani son günlerin moda tabiriyle ağlamaktan helak oldum gidiniz cinsinden...
Film savaş fotoğrafçısı bir kadını anlatıyor. Yeri geliyor, kızını da alıyor gidiyor Sudan'a, Kenya'ya, kocası bunu yadırgıyor tabii, çekiyor ayrılık kartını. En son İstanbul üzerinden Kabil'e gidiyor, kızı yaşında bir canlı bombayı fotoğraflamaya... (Filmin sonunu açık etmedim merak etmeyin..)
Ama bir sahne var; İrlanda sahillerinde dolaşırken minik kızı bir yavru kediyi paltosunun içine sokup eve götürmek istiyor, "Buralarda kalamaz anne, ölür" diye...
Bizim Binoche dönüp tersliyor yaramazı: "Bilmiyor musun kedilerin dokuz canı var, yaşar" diyor.
Benim de bu konuda kedilere güvenim tam. Harbiden kayboldu sanırsınız, ezildi gitti mefta oldu zannedersiniz, çıkıp gelir kediler, öyle bir huyları vardır.
Kedilerin kolay kolay ölmeyeceğini bilen kahramanımız da sapır sapır ölen, öldürülen insanları çekiyor zaten, mevzuya alışık..
Peki bizim taze cumhurbaşkanımıza bi sorsak, hani ona da Van'da bir kedi "emanet" edilmişti, kendisi Fatih Altaylı'ya verip heder etmişti hayvanı, "Öldürülen insanlardan haberdar mısınız" diye...
Ben size söyleyeyim, yine "Rabia" diyecektir. Ali İsmail demeyecektir, Berkin Elvan demeyecektir (iki yıldır çocuğun davası bile açılamadı),
Peki kendisi dokuz canlı mıdır?
Kesinlikle. Özellikle dört ayak üstüne düşmesiyle meşhurdur.
Bunda kedilerin suçu var mı, yok.
Filmde bir replik daha vardı dikkat çeken. Kızı annesine soruyor, "Anne sen hayatın pahasına niye bunların fotoğraflarını çekmeye gidiyorsun" diye.
Anneden cevap net: "Çünkü çok kızgınım. Dünya Paris Hilton'un arabaya hangi donla bindiğiyle meşgul. Ölen milyonlarca insan umurlarında değil. İkinci Dünya Savaşı'ndan bile yüksek bir rakam var yaşanan. Kimsenin umrunda değil."
O zaman "care".
Sonuçta kedi değiliz hiçbirimiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder