29 Eylül 2013 Pazar

olur dayı

08:45 annemin çalarsaati çalıyor.
Kalkmak gereksiz, ama olsun, kalkalım.
Zuzu gerindi, ben ilacımı içip (mide), aşağı indim, annem biberlerini fırına vermiş bile..
Çayı ikiledik, peynirleri doğradık, domatesi, zeytini.. Yumurtaları kayısı kıvamında haşladık.
Şahane kahvaltı derken, olur işte öyle, öyle olur zaten: Biri ölür.
Sen yemeğini yerken, otobüsten inerken, aynaya bakarken, otururken, sebepsiz...
Ölür biri.
Saat artık ilerlemez, Zuzu sana öylece bakakalır, yumurtalar keza; durur her şey.
Zamanın sana ait olduğu tek andır belki o. İstediğin gibi yönetebilirsin. Şımarıklık yapabilirsin. Çalabilirsin. Yatıp uyuyabilirsin. Kimse garipsemez.
Çünkü biri öldü.
İnsan hayatı mide ilaçlarından, yetişilmesi gereken otobüslerden ibaret değil elbet; ama ne zaman farkına varırız bunun?
Tuncel Kurtiz, kahvaltı masasında öldü. Sabah yürüyüşünü yaptıktan sonra.
Kalbi yetişmedi.
Domatesler sofradaydı, peynirler...

can't

Komacan insanlarız.
Neyin doğru neyin yanlış olduğunu biliriz.
Bilir miyiz?
Doğru, yanlış?
http://www.youtube.com/watch?v=zpOULjyy-n8

25 Eylül 2013 Çarşamba

evinde gitarın var mı

Havalar hali hazırda hala tatlı tatlı giderken, benim aklım kışlık planlara düştü. Yazlıkçılar elini eteğini çekmeye başladı ya, gerçi önümüz bayram yine geliverirler çoluk çombalak; yine de mevsim dönümü kendini gösterdi.
Gitar çalmayı öğrenmeye karar verdim, misal... Bu Müjdat Gezen Hoca beni takip edipduru zira; Ziverbey ve Moda'dan sonra geldi Marmaris'te de beni buldu, eh artık, gitmemek olmaz. Hatta belki tiyatro sınıfına da yazılır, kendimce nostalji yaparım, belli mi olur...
Sonra sırada okunacak kitaplar var; Murat Menteş, Hamdi Koç ve Aylin'in verdiği, hala okuyamadığım "Birds without Wings" (by Berniere), ilk sırada... E, Ahmet Ümit'in yeni Nevzat serisi de yoldaymış. İnsan başka ne ister?
Bir de Pamuk'çuğum var tabii; yeni romanı dört gözle bekliyoruz.
Albümler var "kilere" koyacağım: Leyla the Band, Zakkum... İzleyecek DVD'ler, Breaking Bad'ler, True Blood'lar var.
Ama hepsinden çok...
Bu evde kışın parti var!

23 Eylül 2013 Pazartesi

ateş

Nassı bi ülkede yaşıyoruz'dan geçtik, nassı bi düzen bu'yu terk edeli çok oldu, nasıl çıkarız yarınlara'yı "başkaları" söylüyor; biz suriye'nin, mısır'ın derdindeyiz.
Çocuklar demokrasi istedikleri için ölüyor, kör oluyor; biz görmüyoruz.
Memlekette derbi bile oynanamıyor artık, alooo!
"Birkaç ağaç" istediğimiz için ormana kaçmayacağız. Ama o ormanı da bırakmayız. Yaktırmayız.
Kardeşçe yaşamayı öğrendiğimiz gün, bize her yer orman zaten müdür...

http://www.youtube.com/watch?v=WWV40pdxdpo

22 Eylül 2013 Pazar

breaking bad III

Omuz sağlam. Bodyguard'lar sağlam!
Sadece 10 gün ev hapsi verdiler: Yüzmek, koşmak, pisiklete binmek yasak.
Annem (bodyguard #1) fırdöndü. Çorbalar aşağı, börekler yukarı... "Aman kızım, etini ben keseyim" hesabı.
Kıvılcım (bodyguard #2), keza... Bir de sevgilisini (#3) alet etti; Barlar Sokağı'nda yürürken bile korumalarım var artık.
Zuzu desen, (bodyguard forever) yamacımdan eksilmediği gibi, "Napıyo bu hatun" diye sık sık check etmeye başladı. Neredeyse uyurken dönersem müdahale edecek şimbilli.
Velhasıl yediğim önümde yemediğim.. Bundan iyisi...
Ve fakat..
Neler kaçırıyorum?
Nereye gidemiyorum? Kimle tanışamıyorum?
Gezi olaylarında İstanbul'da olamamaktan dem vurmuştum, şimdi Marmaris'te "yenimsi" evimde 'confined', bütün gün tv karşısında oturup sinir sahibi oluyorum.
"Ali İsmail Korkmaz / Fenerbahçe Yıkılmaz!"....

breaking bad II

kolum acıyor. tekrar kırıldı mı, öteki gibi bilmiyorum.
tam karşıya geçerken motor çarptı bana.
motorcuya hönkürdük.
bisikleti -merlin- kaldırdık
hepberaber acıdık.
omzum acıyor, öteki..
kırılmış mıdır?
tanrım, tekrar yapmazsın sen, yapma!
kırılmış olmasın, söz veriyorum sana her şeyi..
biliyorum başıma gelecekleri
beni bununla bir kez daha sınamazsın sen
yapmazsın

18 Eylül 2013 Çarşamba

breaking bad

Emekli oldum sayılır artık.
Gazetecilikten, mostly..
Genelde hayattan, diyeceğim, çişli olacak..
Serde avukatlık da var, onu saymayalım. (Zaten ondan emekli de olunmuyor:)
Evimin çatısının onarılmasını bir ustaya teslim ettim.
Usta, hep öyle olur ya-bir defalığına gelmezler-, geldi baktı, çıktı baktı, indi baktı, arkadaşını çağırdı, beraber gelip baktılar... Nasıl bir çatıysa...
Sonunda yapmaya karar verdiler.
Netekim galiba bu sefer oldu; hortumlarla su sıkıyorlar çatıma.
Acaba çatı katını başka şekil kullanabilir miyim?

15 Eylül 2013 Pazar

double bedrooms

Evimi kışa hazırlıyorum. Malum, Marmaris'te kışlar çetin geçiyor. Bol yağmurlu, şimşekli, gökgürültülü, fırtınalı... Ve kimsenin inanmadığı kadar soğuk.
O yüzden salondaki klimayı güçlendirdim. Vuuu, artık battaniye altında tv seyretmeye son, kalem bir...
Mevcut klimayı abimlerin double bed'li odasına taktırttım. Yippi, artık sıcak bir double bed'im var, kalem iki...
Çatıyı onardı Cüneyt Usta, pencere altlarına astar çekti, odamın rutubetli duvarını boyadı, pervazlara silikon, vs... Yeeey, artık her yağmurda havlu, leğen peşinde koşturmayacağım, kalem üç...
Salondaki oturma grubunun, terastaki bambuların döşemelerini değiştirdim. Yaşassın, eve renk geldi, yenilik geldi. En önemlisi, en sevdiğim arkadaşımla terasta muhabbet ederken artık kıçımız acımayacak! Kalem 4!
Velhasıl kışa hazırım.
Yalnız şimdi single bed'li odama üzülüyorum.
Artık iki yatak odam var. Bir birinde, bir ötekinde, yayıl yayılabildiğin kadar.
Bana küser mi acaba?
Kitaplarım, aynam, dolabım, müzik setim, rüya yatağım?
Bu eve gelir gelmez, "Burası benim odam" diye seçtiğim, odam, küser mi bana?
Nice böcek kovaladığım, Maviş'i, Zuzu'yu -ve pek çok adı lazım değil şahsı- misafir ettiğim odam...
İstanbul'dan taşıdığım kütüphanemle daha da şahaneleşen, arkadaşım, odam...
Mavi pencereli, güneşli, denizli, biricik "odam"...
Küsmedin di mi?

9 Eylül 2013 Pazartesi

kumlubük

Bugün Kumlubük'teydik. Pazar mazar dinlemedik, heyt ulan marmaris bizim, çekilin, dedik, gittik. Neyse, çok kalabalık yoktu, hatta tenhaydı bile diyebiliriz zira, yaşasın eylül geldi ya...
Kumlubük, adı üstünde kum, çakıl, kaya, yeşil ve masmavi, akşamüstü de dalgalanan deniziyle sevilesi yerdir. Tek sinir bozucu tarafı Şahenk'in habire inip kalkan helikopteridir. (Sarayı orada beyzadenin.) Hollandalı Ahmet'e -rahmetli- uğrayalım dedik, kazık yemekten vazgeçip halk plajına takıldık.
"Dost kazığı" oynadık, 3-5-8 oynadık, kah kah kih kih pek bir güldük, eğlendik.
Dönüş yolunda Turunç'un gece hayatını check ettik, bir numara yok, miyav miyav şarkı söyleyen bir çocuk eşliğinde bir iki bişey içip yola revan olduk.
Sohbet, muhabbet gırla giderken tabii bizim terasta noktayı koymak şart oldu. Bu sefer "Pis Yedili"yle kapanışı yaptık.
Marmaris ahalisi kışa hazırlığa geçti velhasıl; biz bu iskambil partilerini sıcağa ayarlanmış klimalı, UFO'lu, fırtınalı evlerimizde daha çok yaparız, gelecek programlarda... Votka ve Jack eşliğinde elbette.


7 Eylül 2013 Cumartesi

saçları saçlarıma

İlk önce deride başladı.
Murat da bana sordu savunsuz; "Seni artık güneş etkilemiyor di mi" diye.
Hakikaten artık öyle oldu.
Başka yöne çekilmesin, ama artık deri güneşsavar buğday oldu, dönüşü yok.

yat

Bugünün iğrenç bir gün olacağı başından belliydi. Uyanmak istememiştim ama, işte..
Zoraki kalkış, Zuzu'yla moral bulma çalışmaları, kahvaltı esnasında yine burundan sinir dumanları, "Shawshank Redemption" seyredeyim -25. kez- iyi gelsin halleri...
Hiçbiri kar etmedi.
Atladım Merlin'e, kendimi Çarşı'ya vurdum. Sözümona bankaya kredi kartı borcumu yatıracağım, annemin tansiyon aletini tamir ettireceğim, eczaneden dahiliyeci değil de kardiyolog yazdı diye verilmemiş ilaçlarını alacağım, ha bir de dönüşte patlıcan bakacağım yoldan, karnıyarık için.
Sonuç?
Nada. Nil. Niente.
Başlangıç olarak bütün benim bankama ait bankamatikler bozuktu Marmaris şurekasında. Devamında üç tane eczacı ziyaret ettim, hiçbiri "aranan reçete kaydını" bulamadı. Sonra, pardon saatçiden, samsung bayiiden sonra, gittiğim medical zımbırtıcı o tansiyon aletinden hiç satmadığını, hatta mümkünse ona nasıl çalıştığını göstermemi rica etti!
Bütün bunlar olurken tabii ben Merlin'den -bisikletim- sayısız kez indim, park ettim, trafikte ezilme tehlikesi geçirdim, bacaklarımı çizdim, vs...
Eve geldik, of course valide mutlu değil. Bir de onunla didiştik.
Son olarak -allahım bu son mu?- gasteye açtığım ve kazandığım davanın kararının yargıtayca bozulduğu haberini de aldım, tam oldu.
Bazı günler, hiç kalkmasak daha iyi galiba.

PS: Karnıyarık yalan oldu tabii...

6 Eylül 2013 Cuma

eylülüm benim

İki gün boyunca canım kimseyle konuşmak bile istemedi; değil dışarı çıkmak, dolaşmak, yüzmek vs.. Öylece kanepede yattım, seyrettiğim filmleri bir daha seyrettim, annemin kötü (!) bakışlarına maruz kaldım, telefonlarımı açmadım, yemek yapmadım, yemedim, kıçımı kıpırdatmadım.
Zuzu'nun yemek kasesini doldurdum sadece.
Sebep sebep, diye aranıp dururken, sebebi kendimde buldum: Çoook mu konuştum, gezdim son birkaç günde; onlar beni kovaladı durdu gece yatağımda, kabus gibi, herkes bir şey söylüyordu, ama herkes, bütün karakterler vardı.
Demek ki yalnızlığı esas alan ben, yine katlanamadım. Sistem çöktü.
Hep böyle oluyor; ne zaman bir arkadaşım gelse ya da birileriyle uzun vakit geçirsem, akraba, tanıdık, kim gelirse gelsin... Onlar varken dayanmaya çalışıyor bünye. Gidince dağılıyor.
Alışkanlıklarım değişmiş. Mi?
Ben böyleydim zaten de "Şşşşş, sakin!" sinyali mi alıyoruz?
Neyse ki eylül burada. Ve hatta kış geliyor.