Bugün Taksim'de tüm partilerin, birkaçı hariç tüm sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla 'Demokrasi mitingi' düzenleniyor.
Organizasyon CHP ama İstiklal'den meydana çıkan bir AKP'li grup var, MHP'liler, HDP'liler var...
Fonda Edip Akbayram söylüyor, 'Çav Bella' çalıyor, Bulutsuzluk Özlemi 'Acil Demokrasi' diyor...
Herkesin elinde Türk bayrağı, Atatürk posterleri... (Tencere tava yok.)
Suriyeliler var, Afganlar var, İstiklal Marşı okuyorlar. (Bi ara Erdoğan posteri kaldırdılar, sonra indirdiler.)
AKM'nin (hani şu Gezi olaylarında üstündeki pankartlar tekeer teker indirilen yıkılmayı yıllardır bekleyen eski buluşma adresimiz olan meşhur bina) üzerinde 'Hakimiyet milletindir' yazıyor...
Kılıçdaroğlu 'Taksim Manifestosu' okuyor, yüz binler el kaldırıp onaylıyor.
An itibariyle Cumhurbaşkanı yarın sarayında tüm parti liderlerini, Demirtaş hariç bittabii, beraber kabul edeceği müjdesini veriyor..
Yetmiyor, CHP lideri günün mana ve ehemmiyetini açıklıyor: Lozan'ın yıldönümü ve Gazeteciler Günü. 'Dün medya özgürlüğüne karşı çıkanlar bugün basının değerini anlamıştır' bile diyor.
Şimdi bütün bunlar neden oluyor..
Yaklaşık 10 gün önce, maalesef Marmaris'te bulunan, Erdoğan'a saldırı düzenlendiği, Meclis bombalandığı, Boğaziçi Köprüsü'nde insanların üzerine tanklar yürüdüğü, Beşiktaş'ın stadına havadan askerler indiği, Genelkurmay Başkanı kaçırıldığı, F-16'ların da yardımıyla 248 kişi öldüğü için...
Dünyada benzeri görülmemiş, Türkiye tarihine 'en kanlı darbe' olarak, dünya tarihine de herhalde 'en ahmak darbe' olarak geçecek bir 'kalkışma' 15 Temmuz.
Zira Erdoğan'ı tatil yaptığı villasında avlamaya gelen darbeciler kaldığı otelin yerini bilmiyor mesela.
Ya da darbe yapan askerlerin darbe yaptıklarını bilmemesi mesela.
MİT Müsteşarı'nın önce olaydan haberdar olup komutanla çay içmesi sonra atlayıp yemeğe çıkması, arada Başbakan'ı aramak filan aklına gelmemesi gibi mesela...
Cumhurbaşkanı'nın olayı eniştesinden öğrenmesini, FaceTime'dan canlı yayına bağlanıp halkı havaalanına çağırmasını hiç saymıyorum..
Tabii bu 'kalkışmanın' en ayırıcı özelliği halkın, harbiden 'bir olup iri ve diri olup' tankların önüne dikilmesi, askerleri püskürtmesi, bütün medya kuruluşlarının, mensuplarının, partilerin darbenin 'kötü bişiy' olduğunda hemfikir olması..
Önceki gün 'diktatör' dedikleri adamın arkasında durmaları.
Peki bu güzel dayanışmaya inanalım mı acaba?
10 gün önce başkanlık sistemi kavgaları yapılırken, 'birileri' parlamenter demokrasinin faydalarını görmüş müdür acaba?
Biz hala olayın sarhoşluğundayız, kafamız karmakarışık.
Yabancı medya olaya daha itidalli yaklaşıyor. Örnekse The Economist 'Erdoğan's Revenge' (Erdoğan'ın İntikamı) kapağıyla çıkıyor. 'Bu darbe en çok Erdoğan'a yarar. Cemaat mensuplarını temizlemek ve ülkeyi daha antidemokratik hale getirmek için fırsat' yorumu yapılıyor.
İntikamı acı mı olacak derken, Meclis kendi elleriyle OHAL'i onaylayıveriyor...
Darbeler ne kadar kötüyse olağanüstü haller de öyledir. Türkiye bunu gayet iyi bilir.
Biz yine de Taksim manifestomuza bağlı kalalım derim.
Marmaris'i soracak olursanız, valla burada millet kışı nasıl geçireceğim onu düşünüyor.
Biz bile İçmeler'e, Bozburun'a gidemezken, askeri helikopterler havada uçuşurken, 2 bin yataklı otellerde 50-60 kişi kalırken Marmaris, bomboş, kan ağlıyor.
Ne denizin kaldı tadı tuzu ne bizim velhasıl...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder