Bu sabah kalktım, standart, balkonu açıp aşağı baktım. Herkes gökyüzüne bakar ilk, ben yürürken bile yere bakarım.
Bahçede bir kuş. Sanırım ölü. Kediler gidip gelip bakıyor, koklayıp dönüyor.
Alt komşuyu aradım, dedim "Bahçede galiba ölü bir kuş var, hem de epey büyük, belki canlıdır, bir baksanız.."
Dediler: "Ayşe biz o bahçeye geçemeyiz, boşver zaten ölmüştür."
Arkadan aynı bahçeye eşarpını düşüren muhtemelen bahçe sahibi hanımefendi geldi, ona seslendim, bir baksanız...
Eşarbını aldı gitti, "Çok merak ediyorsan gel sen bak" dedi.
İyi. Ayakkabımı giydim, indim bahçeye, buldum, evet kuş ölmüş, yanımda getirdiğim peçeteye sardım, torbaya koydum, çöpe attım.
Eve döndüm. Bende bir aydınlanma. Bu kuş normal bir kuş değil. Bizim komşunun kafeste yıllardır beslediği, eğittiği, uçup geri geliveren kocaman güvercinlerden.
Hay allah çöpte. Olmaz.
Hemen geri indim, neyse ki çöpe başka kimse bir şey atmamıştı. Ama çok aşağıdaydı torba; yakından geçen bir motosikletliden rica ettim: "Mümkünse şu torbayı alabilir misiniz, ben uzanamıyorum.."
Aldı. Verdim, kuşların sahibine, "Bahçemde buldum belki gömmek istersiniz," diye..
Adam teşekkür etti. Gözleri yaşardı.
Çünkü bilirim; insan gömmek ister, çöpe atılsın istemez.
İnekli ölmüş mesela geçenlerde, benim kapının önünde beslediğim sokak kedisi. Taksici söyledi bana "Ayşe abla ben onu caddeden topladım" diye, ezilmiş. Göremedim.
Ne oldu çöpe mi atıldı, hangi gerizekalı ezdi, vs; bilemedim.
Hala rüyalarıma giriyor İneklim. Beni sokağın başında karşılıyor...
Dönüşte Zuzu'nun tavrı takdire şayandı; önce bacaklarıma sağ sol süründü, sonra "bekleme" pozisyonu aldı, ki bu saygı göstergesi, "Tamamdır" dedim, "Zuzu, sen o eşarbını arayan kadına beş çekersin."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder