Son zamanlarda gördüğüm en iyi film 'The Gambler'. Biraz geç kalmışım, evet, ama evime "kavuşmuşken" güzel bir keşif oldu.
Dostoyevski'nin 'Kumarbaz'ından uyarlanma, William Monahan'ın senaryosuyla Rupert Wyatt'ın yönetiminde Mark Wahlberg zaten harikalar yaratıyor, görmek lazım.. John Goodman ve Jessica Lange gibi ustalar da cabası.. (Bazı 'kritikler' James Caan'ın oynadığı 70'lerdeki versiyonu tercih etse de benim oyum absofuckinlutely bundan yana!)
Hayatla nasıl kumar oynanır, buyrun seyrekoyulun...
Adam, tamam, kumarbazın önde gideni ama aynı zamanda edebiyat profesörü!
Her gün anfide Shakespeare'in ecdadından, Camus'nün 'Yabancı'sındaki sırrı ilk kendisinin keşfettiğinden filan bahseden, öğrencilerine hayat hakkında -özellikle yazarlık: (Dahi değilseniz yazmayın)- verip veriştiren tam bir "loser".
Ama amacı o zaten...
Kaybetmek.
O yüzden geceleri Korelilerin işlettiği kumarhanelere gidip onbinlerce dolar bayılıyor, üzerine dayak yiyor, bir de zenci mafyasına borçlanıyor, vs...
Paraya ihtiyacı var mı, yok tabii; ailesi zengin, arabası BMW, suit and tie guy...
Ha, büyükbabası halihazırda vefat etmiş, annesinden nefret ediyor, babasını tanımıyor filan böyle issue'lar var ama yetersizzzz. Adamın hali vakti yerinde, yayınlanmış kitabı bile var, çoksatan.
Gel gör ki hayata direniyor işte. Kabul etmiyor. Gidiyor, borcu için mafyadan dayak yemeyi seçiyor, annesinin verdiği parayı yine, ondan kurtulmak için, kumara yatırıyor.
Neyse, daha fazla teaser vermeyelim, bulunuz seyrediniz. Ve kaybetmeyi bilmek nedir, görünüz, tecrübe edemeseniz de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder