Zuzu'yu bir akşamüstü (maalesef) kargoya bindirdik.
THY'den onca yer ayırtmalarımıza, karşı çıkmamıza rağmen, bize "güvence" verdiler, "Kediniz burada bizimle güvende olacak" dediler ve yüklediler..
Sonra indik.
Bavulları bekliyoruz, gelmiyorlar bir türlü. Çünkü ilk önce Zuzu'nun çıkması gerekiyor, Maviş'ten tecrübeliyim. Ama yok...
En sonunda "Dalaman'dan gelen beyaz kedinin sahibi lütfen danışmaya!" diye bir anons.
Naparsın, koooooş, kooooş,......
Ömrümün koşusuydu, adamın teki beni karşıladı, elinde telsiz, ben sürekli "Nerde kedim" diye sorup duruyorum, adam merdivenler boyu bana anlatmaya çalışıyor: "Yakalamaya çalışıyorlar ama siz olmadan galiba imkansız.."
Alana inince anlıyorum adamın dediğini; hiçbir uçak kalkamıyor, zira bizimki alanda geziniyor.
Minik arabalara bindiriliyoruz, alanı dolaşmak üzere, o sırada telsizden bir şey geliyor, önümüzde park ediyor, bizimki gibi minik araba; içinden dört eleman eşliğinde kafese kapatılmış mavi uçak battaniyesine sarılmış bizim zavallı afacan iniyor.
Adamlar bana kafesi dik olarak teslim ediyor, içine "tıkmışlar" Zuzu'mu, uçak tekerine tırmanırken bulmuşlar, bir de anlatıyorlar, yağ kir pas içinde, korkmuş, kargodan çıkarırlarken çakmış patiyi kafesin kapısını açmış, suçu buymuş...
Aradan 3 yıl geçti.
Zuzu, bırakın uçağa binmeyi sepete girmeyi bile beceremiyor.
Şimdi travmatik çocuklarımız, benzetmek gibi olmasın, umarım ceylan gibi koşarlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder